Soru Sor
Sorunu sor hemen cevaplansın.
BİRİNCİ BÖLÜM -> https://www.nedir.org/modules/wordbook/entry.php?entryID=4210
61. Palamedes'in babasının Agamemon'dan intikamı
Oğlunun öldürüldüğü duyan babası Nauplius, bir tekneye atlayarak Truva'ya geldi ve oğlunun dürüst bir insan olduğunu, oğluna mutlaka bir komplo kurulmuş olduğunu Agamemnon'a ve tüm ileri gelenlere söyledi, adalet istedi. Agamemnon, yaşlı adamı kovdurunca, Nauplius teknesiyle Yunanistan'a dönerek, tüm şehirleri gezerek, Truva'daki komutanların eşlerine ulaşacak şekilde haberciler tuttu. Haberlere göre, Truva'daki Yunanlı savaşçıların hepsi, Truva'da ve çevresini yağma ederken ellerine geçirdikleri bakire kızlardan haremler kurmuşlardı. Savaş bittikten sonra ordu döndüğünde, 9 yıldır kendilerini beklemekte olan eşleri kendilerini, gelecek ikinci, üçüncü genç eşlere hazırlamalıydılar. Bunu duyan eşler, kendilerini erkeklere sundular. Agamemnon'un karısı Klytemnestra bile, kendisinin uzun süredir peşinde olan ısrarlı Aegisthus'a evet dedi. Thyestes'in oğlu Aegisthus'la aşk yaşamaya başladı. Agamemnon döndüğünde ikisi onu öldürecekti.
62. Sarpedon'un ölümü
Sarpedon, Truva ordusunda değerli bir komutandı. Zeus ile Europe'nin oğlu olan Lyklialı kahraman Sarpedon, Anadolulu olduğundan Truva'ya destek için savaşa katılmıştı. Radamanthys ve Minos'un kardeşi olan Sarpedon, Patroklos'la çarpıştı ve bu tanrılar katında büyük tartışmalara neden oldu. Sonunda Zeus, oğlu Sarpedon'u feda etmek zorunda kaldı. Sarpedon'un ölüsünün başında çok şiddetli çarpışmalar oldu. Zeus, üzüntüsünden gökten yağmur gibi kan yağdırdı. Zeus'un emri ile Apollon o kargaşada Sarpedon'un ölüsünü aldı ve Hypnos ve Thanatos ile birlikte yurduna Lykia'ya götürdü, orada yıkadı ambrosia ile kokuladı.
63. Patroklos Akhilleus'un zırhını kuşanıyor
Truvalı'lar tekrar kampa girdiler. Bu sırada Patroklos, Eurypylus'un yarasını sarıyordu. Truvalı'ların kampı işgal ettiğini görünce şaşırdı. Kalkıp Akhilleus'un çadırına doğru koşmaya başladı. Yunanlılar bu sırada gemileri korumak için bir hat oluşturmuşlardı ve canla başla bu son hattı korumaya çalışıyorlardı. Aias, safların ortasına kadar gelen Hektor'u görünce büyük ve ağır topuzuyla o tarafa ilerlemeye başladı. Gemileri yakmaya çalışan Truva askerlerini birer birer öldürüyordu. Savaşın ilk başlarında ölmüş olan Protesilaus'ın gemisinin ateşe verildiğini gören Akhilleus, işin ciddiyetini anladıysa da hiçbirşey yapmadı. Yarası sarılı Eurypylus, Patroklos'la konuşarak onun Akhilleus'un zırhını giyerek savaşa katılmasını önerdi. Patroklos, Akhilleus'a gidip durumun ciddiyetini anlattı ve onu kararından vazgeçirmeye nafile uğraştı. Akhilleus savaşa katılmak yerine, zırhını, silahlarını ve ölümsüz atı Xanthos'u Patroklos'a vermeyi uygun buldu. Myrmidon'ların başına geçen Patroklos, Akhilleus'un zırhını kuşanmış halde, elinde onun silahlarıyla, onun ölümsüz atına binmiş halde hücuma geçti. Patroklos'u Akhilleus sanan Truvalı'lar tam sonuca ulaşıp tüm gemileri yakmak üzereyken, onun görüntüsünden paniğe kapılıp gerisin geriye kaleye doğru kaçmaya başladılar. Hektor bile atlarını Truva'nın Skaia kapılarında zor durdurabildi.
64. Patroklos ölüyor
Orduları tekrar düzenleyerek peşlerinden gelen yunanlılara karşı atak düzenlemeyi çabucak organize etti. Patroklos, Akhilleus'un zırhı üzerinde olduğu halde, tıpkı Akhilleus gibi çarpışarak tam 3 defa bu karşı müdahaleyi bastırmak için çabaladı. Dördüncü saldırıda, Euphorbos isminde Truvalı bir savaşçı uzaktan mızrak atarak Patroklos'u sırtından yaraladı. Bu yaralama işine Apollon uzaktan yardım etmişti. Yaralı Patroklos'u Akhilleus zanneden Hektor, onun yaralı olarak geri çekildiğini görünce ileri doğru atıldı ve Patroklos'un karnına mızrağını saplayıverdi. Patroklos attan düşerek orada öldü. Akhilleus'un atı da kaçarak uzaklaştı. Durumu gören Menelaos, Akhilleus'un zırhını ve silahlarını geri almak için çok uğraştı, çok adam gönderdi ama başaramadı. Truvalılar aç kurtlar gibi Akhilleus zannettikleri Patroklos'un cesetinin başına üşüştüler. Menelaos çaresiz kalınca Aias'a seslendi. Aias, Menelaos'u da yanına alarak büyük bir güçle silahları ve Patroklos'un ölüsünü geri alabilmek üzere saldırdılar.
65. Hektor, Akhilleus'un zırhını giyiyor
Hektor, öldürdüğünün Akhilleus değil de Patroklos olduğunu görünce şaşırdı ve sonra Akhilleus'un silahlarını güvendiği adamlarına vererek bunların hızla Truva surlarının içine götürülmesini emretti. Hektor ise silahsız ölü için fazla uğraşmadı ve silahları kaleye geri götüren adamlarının arkasından arabasını sürerek oradan uzaklaştı. Patroklos'un ölüsünü elinde imkan varken almayıp orada bırakmasının bir hata olduğunu sonradan anladı ama çok geçti. Hektor, Truva surlarının içine girince hemen Akhilleus'un efsanevi zırhını kuşandı. Thetis'in Hephaistos'a oğlu için yaptırdığı parlak ışıklar saçan miğferi başına geçirince Bu silahları Patroklos'un ölüsünü bana getirecek yiğitle paylaşacağım dedi. Askerler bunu duyar duymaz bütün ovayı toza bulayarak hücuma kalktılar. Yunanlılar Patroklos'un ölüsünü kaptırmamak için büyük gayret gösteriyorlardı. Patroklos'un ölüsü için çok büyük bir savaş oldu ve çok kişi öldü. Aias ise sonun yaklaştığını hissederek Menelaos'a seslendi ve Akhilleus'a Patroklos'un öldürüldüğü haberinin verilmesini istedi. Nestor'un oğlu Antilokos bu haberi vermek için istemeye istemeye Myrmidon'ların çadırına doğru koştu.
66. Akhilleus Patroklos'un ölüm haberini alıyor
Akhilleus yunanlıların dağınık bir şekilde geri çekilmelerini kayıtsız bir şekilde izliyordu. Antilokos gözyaşları içinde ona gelerek Patroklos öldü, senin zırhını Hektor kuşandı, silahlarını da aldı deyince Akhilleus hem Patroklos'un ölümüne hem de silahlarını ve zırhını yitirmesine çok kızdı. Myrmidon'ların şefi büyük üzüntü ve kızgınlığı bir arada yaşıyordu. Thetis onun hıçkırıklarını duyup geldi ve onu teselli etmek istedi. Akhilleus, Hektor'u mutlaka öldürmek zorunda olduğunu söyleyince annesi de yazgısını tekrar hatırlattı oğluna Ama Hektor'u öldürdükten kısa bir süre sonra sen öleceksin Truva surları önünde dedi. Thetis oğlunun fikrini değiştirmeyeceğini anlayınca ona bari bir gün beklemesini, yarına kadar Hephaistos'a yeni silahlar yaptıracağını söyleyip Olympos'a gitti uçarak. Akhilleus annesini beklemeye başladı. Bu arada savaş meydanında Patroklos'un ölüsünü bırakarak kaçan atı Xanthos geri geldi. Akhilleus üzüntüsünden atına kötü sözler söyleyerek onu azarladı. Bu sırada olayları Olympos'tan izleyen tanrıların arasındaki Hera, ata geçici olarak konuşma yeteneği verdi. At, Akhilleus'a Patroklos'un ölümüne tanrıların sebep olduğunu, Akhilleus'un da Hektor'un ölümünden sonra öleceğine yine tanrıların sebep olacağını söyledi. Akhilleus, kendisine söylenen sözleri dinlerken yıllar önce annesinin kendisine yaptığı uyarıyı ve yazgısını hatırladı. At daha da konuşacaktı ama tanrılar uzaktan işe karışıp onu susturdu.
67. Thetis Hephaistos'a yeni silahlar yaptırıyor
Thetis, demircilerin tanrısı, Zeus'un oğlu efsanevi ve becerikli Hephaistos'a Patroklos'un öldüğünü ve Akhilleus'un yeni zırh ve silahlara acil olarak ihtiyacı olduğunu söyledi. Hephaistos, kendisini bakıp büyüten, asıl annesi Hera olsa da, anne olarak çok sevdiği Thetis'in isteğini kıramazdı. Hera, topal ve çirkin olduğu için Hephaistos daha bebekken onu Olympos'tan aşağı Lemnos adasına atmıştı. Su perisi Thetis ile Eurynome, bebeği kurtarıp büyütmüşlerdi. Hephaistos, elindeki işleri bırakarak demirhanesindeki yirmi ocağı birden canlandırdı ve maharetli elleriyle o gece sabaha kadar çalışarak sonsuz saygı duyduğu Thetis için yeni bir gümüş kakmalı bir kalkan, bir zırh, miğfer ve dizlikler yaptı. Bu sırada yunanlılar Patroklos'un cesedini savunmak pahasına canla başla savaşıyorlar ve Truvalı'ları geri püskürtüyorlardı. Akhilleus ise silahsız olduğundan bir hendeğin kenarından Truvalı'lara doğru 3 defa bağırdı. Truvalı'lar bu bağırmanın üçünü de duyup korktular ve paniğe kapılarak geri çekildiler. Sonunda Patroklos'un cesedini almaktan vazgeçtiler. Askerler ölüyü Akhilleus'a getirip bıraktılar. Akhilleus, Agamemnon'a ertesi sabah Patroklos için cenaze töreni olacağını söyleyerek çadırına çekildi. Akhilleus, o akşam Patroklos'un tanınmayacak hale gelmiş ölüsünü yıkadı, güzel kokularla ovdu ve beyaz kefene sardı. Yunanlı askerlerden oluşan çok kalabalık insan kafilesi İda Dağına giderek ağaç kesti, gerekli odun hazır olunca Akhilleus'a haber verildi. Patroklos'un cesedini büyük odun yığınının üzerine koydu ve onun cesedi kokulu yağlarla ovdurdu. Patroklos için 12 Truva'lı tutsağı, atlarını ve etraftan topladığı kadarıyla birçok köpeği kurban olarak kestirdi. Sıra cesedin yakılmasına geldi.
68. Akhilleus Patroklos'un ölüsünü yakmak için rüzgâr tanrılarına sesleniyor
Ateşle odunları yakmak için uğraştığında ise alevlerin cansız yandığını görüp canı sıkıldı. Akhilleus bunun üzerine kuzey rüzgârı Boreas ve batı rüzgârı Zephyros'a dua ederek alevin canlanmasını istedi. İris, Akhilleus'un ricasını rüzgâr tanrılarına iletti. Rüzgâr tanrıları o sırada Zephyros'un evinde bir şölendeydiler. İris, aksi ve geçimsiz kuzey rüzgârı Boreas'a sokulup durumu anlatınca Boreas, oğullarından at şeklinde ikisine sahip olan Akhilleus'un ricasını kırmak istemedi. Rüzgârlar Hellespontos'a doğru hızla yola çıktılar, gelip ateşi canlandırdılar. Patroklos'un cesedininin canlı ve büyük alevlerle yanmasını sağlayıp cesedi kül ettiler. Akhilleus, Patroklos'un küllerini bir kaba koydu ve sakladı. Sabah olunca Thetis yeni silahlarla geldi ve oğlunu Patroklos için yas tutarken buldu. Hiçbir ölümlü böyle silahlar kullanmamış, böyle bir zırh giymemiştir deyip silahları istemeye istemeye yere bıraktı. Akhilleus yaşlı gözlerle silahlara baktı. İntikam duygularıyla Agamemnon ve ileri gelenleri toplantıya çağırdı. Agamemnon daha önce vaadettiği hediyeleri ona verdi. Askerler güzel bir yemek yediler ve biraz dinlendiler. Akhilleus ise yemek yemeye katılmadan, hemen savaşmak için hazırlıklara başlayınca, Odysseus onu tatlı dille ikna etmeyi denedi. Adamların yemeye ve dinlenmeye ihtiyacı olduğunu söyleyince, Akhilleus istemeye istemeye yeni zırhını çıkardı ve çadırına çekildi. Yarası yüzünden hâlâ bitkin olan Agamemnon'un serbest bıraktığı Briseis, hemen Akhilleus'un çadırına koştu.
69. Patroklos'un onuruna düzenlenen yarışmalar
Patroklos'un ölümü dolayısıyla, onuruna düzenlenen yarışmalarda Odysseus, Aias'la güreşti. Athena'nın yardımıyla Odysseus, dev Aias'ı yendi. Aias bunun üzerine Odysseus'la bir koşu yarışması istedi. Yine Athena'nın yardımıyla Odysseus, Aias'ı geçti. Athena'nın Apollon'a nazire yaparak Odysseus'a yardım etmesi sebebiyle, Odysseus'un gösterdiği başarılar, diğer tüm komutanları ve askerleri şaşkınlığa düşürdü. Yarışmalar bittikten sonra, tazeledikleri moralle toplu olarak naralar ata ata Truva'ya doğru yürüyüşe geçtiler.
70. Akhilleus savaşa katılıyor
Truvalılar, savaş tanrısı Ares'e benzeyen Akhilleus'u, zeytin yağıyla yeleleri parlatılmış atlarının çektiği savaş arabasının üzerinde (efsanevi ve ölümsüz olan Xanthos ve Balios isimli bu atlar rüzgâr tanrısı Zephyros'un oğullarıydı) kendine güvenen bir eda ile en önde görür görmez, onu korkuyla birbirlerine göstermeye başladılar. Truvalı Aeneias sivri uçlu kargısını çok uzaktan Akhilleus'a hızla savurdu. Kargı, Akhilleus'un parlak kalkanına çarpınca müthiş bir ses çıktı ama yedi kat tunçtan yapılma kalkan delinmedi. Akhilleus'un elinde her zaman taşıdığı o ünlü mızrak vardı. Bu mızrağı bir zamanlar Kheiron Tesalya'da Pelion dağından kestiği dişbudak ağacından yapmıştı. Akhilleus bu mızrağı Aeneias'a öfkeyle savurdu. Mızrak Aeneias'ın kalkanını deldi ve kenar süslerini parçaladı. Aeneias eğildiği için mızrak ıslık çalarak kalkandan geçtikten sonra, sırtını çizdi ve gitti toprağa saplandı. Akhilleus, kılıcını çekerek hafif yaralı Aeneias'a saldırdı fakat Poseidon gelerek Afrodite'nin oğlu Aeneias'ı görünmez yaptı ve böylece Aeneias ölümden kurtuldu. Akhilleus öfkeyle Priamos'un oğullarından Polydoros'a saldırdı ve kılıcını karnına sapladı. Sonra da mızrağını saplandığı yerden geri aldı.
71. Akhilleus ırmak tanrıyı kızdırıyor
Hektor, Akhilleus'a doğru ilerledi ve ona bağırdı. Akhilleus üç defa mızrağı ile Hektor'a saldırdı ve hamleleri Apollon'un Hektor'u koruması yüzünden boşa gitti. Duruma çok kızan Akhilleus, Hektor'un bir tanrı tarafından korunmasına sinir oldu ve dikkatini başkalarına yöneltti. Önüne çıkan her Truvalıyı öldürerek ve öldürdüklerini Skamandros (aynı zamanda Truvalı genç kızların gerdek gecesi öncesi yıkandıkları nehir, bugünkü Küçük Menderes, ya da Kızılsu) nehrine ata ata ilerdi. Nehir kandan kıpkırmızı oldu. Akhilleus o kadar çok Truvalı öldürdü ki ölüler üstüste gelerek nehrin akışını engelledi. Akhilleus artık kollarının yorulduğunu hissetti. Nehrin tanrısı Xanthos bu duruma daha fazla seyirci kalamadı, kükreyerek Akhilleus'u yaptıkları için azarladı ve seller oluşturarak onu ovada kovaladı. Hera'nın Akhilleus'u koruma isteği sonucu sevgili oğlu Hephaistos'u oraya gönderdi. Hephaistos, nehre alevler gönderdi ve nehrin o kolunu buharlaştırarak yoketti. Akhilleus'un öfkesi ve yarattığı yıkım Olympos tanrılarını çok kızdırdı ve yunanlılardan desteklerini çekmeye karar verdiler. Bu arada Truvalı'lar önde Akhilleus arkada koşarak surlara doğru geliyorlardı. Askerlerinin geri çekildiğini gören Priamos kapıların açılmasını, Akhilleus girmeden kapıların kapanmasını, içeriye alınabilecek kadar geri çekilen askerin bu şekilde alınmasını emir verdi.
72. Apollon Akhilleus'u oyalayarak Truvalılara zaman kazandırıyor
Akhilleus, babasının mızrağı elinde, önünde kaçan Truvalı'ları kovalıyordu. Apollon, Truvalı kahramanlardan Agenor'u teşvik etti ve onun Akhilleus'a bir mızrak atmasını sağladı. Apollon'u desteğini alarak Agenor müthiş bir hızla mızrağını Akhilleus'a savurdu ama mızrak Athena'nın mızrağın yönünü etkilemesi yüzünden Akhilleus'a gelmedi, ıskalayarak yere saplandı. Akhilleus, Agenor'a saldırınca Apollon onu korumak için etrafı sise boğdu ve onu güvenli bir yere götürüp bıraktı. Sonra kendisi Agenor kılığında Akhilleus'un önünde aksi bir istikamete doğru koşarak kaleden uzaklaşmaya başladı. Akhilleus, Agenor kılığındaki Apollon'u boş yere yakalamaya çalışmakla zaman kaybetti. Apollon'un Truvalı'lara kazandırdığı zamanı Truvalı'lar iyi kullandılar ve herkes surların gerisine çekilebildi. Yalnızca Hektor sırtında çalıntı zırhlarla dışarıda kaldı. İçeri kaçmayı içine sindiremiyor ve Skaia kapısı önünde bekliyordu. Priamos surlardaki kulelerin birisinden Hektor'a içeri girip sığınmasını istedi. Hektor, beyaz saçlı annesi Hekabe'nin seslenişine de aldırmadı. Akhilleus ise kovaladığı Agenor'u yakalayamamanın verdiği kızgınlıkla burnundan soluyarak geri geldi. Neden yakalayamadığını anlayamamıştı. Çünkü, ondan hızlı koşan birini şimdiye kadar hiç görmemişti. Priamos, Akhilleus'un uzaktan parlak zırhını görünce oğluna tekrar yalvardı ama Hektor inat etti ve içeriye girmek istemedi.
73. Hektor'un ölümü
Akhilleus yaklaştıkça, Hektor onun iriliğine, elindeki mızrağa, parlak kalkana ve zırhına baktı. Onu yenemeyeceğini anladı ve üzerinde Patroklos'un ölüsünden aldığı Akhilleus'a ait zırhlar olduğu halde gerisin geriye kaçmaya başladı. Çok hızlı koşmakla ünlü Akhilleus, Agenor kılığındaki Apollon'a yetişememişti ama Prens Hektor'u yakalamaya niyetliydi. Kapılar kapalıydı ve Hektor'un içeriye girmesi mümkün değildi. Hektor önde Akhilleus arkada tam üç defa koşarak surların etrafında döndüler. Zeus Hektor'u kurtarmak istiyor, Athena ise Hektor'un ölmesini istiyordu. Akhilleus, Hektor'u surlara yaklaştırmıyor ve kovalıyordu. Apollon sürekli olarak Hektor'un vücuduna enerji gönderip yorulmamasını sağlıyordu. Akhilleus yanındakilere oklarını asla Hektor'a atmamalarını söylüyor böylece zaferi kendisine saklamayı garantilemeye çalışıyordu. Surların etrafında dolaşarak dördüncü defa Skamandros kıyılarına yaklaştıkları zaman Zeus, altın terazisini çıkarıp ikisinin kaderini tarttı. Sonuç Hektor'un ölümüydü ve çarpışmanın kaderi tanrıların tanrısı Zeus'un kızı Athena'nın isteği doğrultusunda çıkınca Apollon, Hektor'a sürekli olarak yaptığı desteği istemeye istemeye çekiverdi. Bunu gören Athena hemen gidip Akhilleus'a müjdeyi verdi. Athena, Hektor'u ölüme sürüklemek için Hektor'un kardeşi Deiphobos'un kılığına girdi ve Hektor'a koşmaktan vazgeç, ikimiz Akhilleus'u öldürebiliriz dedi. Athena daha sonra Akhilleus'a saldırıyor gibi yapıp geri çekildi. Prens Hektor, kardeşinin desteğini aldığını sanarak Akhilleus'tan kaçmaktan vazgeçti. Akhilleus mızrağını Hektor'a doğru attı. Hektor mızrağın geliş yönünü sezip eğilince Akhilleus ıskalamış oldu. Athena görünmez olarak mızrağı alıp tekrar Akhilleus'a verdi. Bu sefer Hektor, mızrağını Akhilleus'a attı. Mızrak tam Akhilleus'un kalkanın ortasına çarptı ama delemedi. Hektor, yeni bir mızrak istemek için kardeşi Deiphobos'a seslendi ama onu göremedi. Olympos tanrılarının onun ölümünü istediklerini o an anladı ve kahraman gibi çarpışarak ölmek için son bir gayretle Akhilleus'a saldırdı. Akhilleus, Hektor'un giydiği kendisine ait zırhı inceledi ve mızrağını sokmak için bir açıklık aradı. Akhilleus mızrağını Hektor'un boğazına saplamak için fazla zaman geçmeden fırsat buldu. Ama Hektor, gırtlağı hasar görmediğinden (Apollon'un da yardımıyla) konuşabildi. Akhilleus'a beni öldürdükten sonra sen de öleceksin yakında. Apollon'un yardımıyla Paris seni öldürecek dedi. Hektor'un söyledikleri Akhilleus'u daha da kızdırdı. Akhilleus can veren Hektor'un silahlarını bir kenara koydu ve sonra kendine ait olan zırhını soydu. Hektor'un iki ayağını topuk bilekleri hizasından delip savaş arabasının arkasına boğa derisinden yapılma bir iple bağlayıp surların önünde çekip dolaştırarak Truvalılara göz dağı verdi. Sonra da sonra cesetle çadırına döndü.
74. Akhilleus, Hektor'un cesedini vermiyor
Hektor'un cesedi 12 gün boyunca Akhilleus'un çadırının dışında yüzükoyun durumda köpeklere yem olsun diye kaldı. Tanrılar bu hakarete engel oluyorlar ve köpekler cesete yaklaşmıyorlardı. Ceset pis bile kokmuyordu, çünkü Aphodite onun yaralı, ezik gövdesini gül yağıyla ovmuştu. Ayrıca Apollon ceset çürümesin diye bulutlardan kat kat perdeler çekip güneş ışınlarına engel oldu. Priamos ise ilk oğlu Hektor'u kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyordu.
75. Priamos Akhilleus'u ziyaret ederek Hektor'un ölüsünü istiyor
Zeus günlerce durmadan ağlayan ve dua eden Priamos'a acıdı ve İris'i yanına çağırdı. İris Priamos'a armağanlar hazırla ve korkmadan gidip Akhilleus'tan oğlunun cesedini iste dedi. Priamos İdaeos'la beraber arabaya bindi ve yola çıktı. Hermes, yunan kampı girişindeki nöbetçileri uyuttu. Böylece Priamos sorunsuz bir şekilde Akhilleus'un çadırının önüne kadar gelebildi. Akhilleus, istemese de bu yaşlı ve cesur krala Hektor'un cesedini verdi. Hatta vermezden önce cesedi yıkattırdı ve uygun şekilde hazırlattırdı. Akhilleus ise kendisine karşı çıkan öfkeli Akhalı savaşçıları Priamos'un getirdiği zengin hediyelerle ikna etti. Kheiron'un erdemli öğrencisi Akhilleus, Priamos'la o gece yemek yedi ve Priamos isteklerini Akhilleus'a söyledi. 12 gün savaş olmayacaktı ve 9 gün yas tutulup odun kesilecek, onuncu günün sabahı cenaze töreni yapılacak, onbirinci gün mezar hazırlanacak, onikinci gün gömülecekti. Akhilleus şartları kabul edip Priamos'a çadırında uyumasını söyleyip Briseis'in yanına gitti. Priamos ise fazla kalmak istemedi ve Hermes'in tavsiyesiyle kalkıp sessizce Hektor'un ölüsüyle birlikte kamptan ayrıldı. 12 gün boyunca savaş olmadı. Büyük bir tören tamamlanıp Hektor gömüldü. Akhilleus'un Agamemnon'a danışmadan kendi başına bir karar alarak 12 gün boyunca barış ilan etmesi Agamemnon'u çileden çıkardı. Ama hiç birşey yapamadı. Orduların komutanı Agamemnon'du ama askerlerin ölümüne destekledikleri kişi ise Akhilleus'tu.
76. Akhilleus Polyksene'ye aşık oluyor
Troilos, Priamos'un 50 oğlundan birisiydi. Troilos, kızkardeşi ve birkaç kişi ile birlikte bir çeşmenin başındaydılar. Kehanete göre eğer bu oğlan 20 yaşını görecek kadar yaşarsa, Truva asla düşmeyecekti. Akhilleus, yağma dönüşü sırasında birgün o çeşmenin yanından adamlarıyla birlikte geçiyorlardı. Troilus'la karşılaşınca, kehaneti önlemek adına küçük Troilus'u öldürüverdi. Bu arada çeşmeden su doldurmakta olan Troilos'un kızkardeşi Polyksene ise kaçarak kurtulmayı başardı. Akhilleus kaçan kızın bembeyaz teni ve güzelliğinden etkilendi. Arkasından yetişmeye çalıştı ise de başarısız oldu. Kızın güzelliği kampa dönen Akhilleus'un aklından uzun süre çıkmadı. Öyle ki, Akhilleus kendisi öldükten sonra oğlu Neoptalamos'a görünüp Polksene'nin kendisine kurban edilmesini bile isteyecekti. Patroklos ise bir başka gün, Priamos'un diğer bir oğlu olan Lycaon'u babasının meyve bahçesinde çalışırken kıstırdı. Onu Lemnos'a götürüp köle olarak sattı. Eetion tarafından İmbros'ta (Gökçeada) tanınarak satın alındı ve Truva'ya getirildi. Akhilleus Lycaon'u, Patroklos'un ölümünden 12 gün sonra yakalayıp vahşice katletmişti.
77. Ordu isyan ediyor
Yıllardır eşlerinden, çocuklarından ayrı kalan askerler ve komutanlar, kuşatmanın uzaması yüzünden her geçen gün umutsuzluğa düşüyorlar, ellerine geçen ganimetler bile artık onları avutmuyordu. Birgün, birbirlerini galeyana getirerek büyük bir kalabalık oluşturdular ve kendilerini yüksek Truva surlarından seyreden Truva'lıların şaşkın bakışları altında, Agamemnon'un karargâhına yürüyerek, artık ülkelerine geri dönmeleri gerektiğini, ellerindeki ganimetin yeterli olduğunu söylediler. Ordunun yiyecek ve içecek ihtiyacının karşılanmasındaki aksiliklerden dem vurarak, sabırlarının sonuna geldiğini belirttiler. Agamemnon'un ricasıyla Akhilleus bunları biraz yatıştırır gibi olduysa da, isyan tam olarak bitmedi. Bu can sıkıcı durumu halletmek üzere Agamemnon, Kalkhas'a danıştı. Kalkhas, Apollon'un oğlu Anius'un büyücü kızlarının getirtilmesini tavsiye etti. Anius, Apollon ve Rhoeo'nun biricik oğullarıydı ve Delos adasında doğmuştu. Apollon'un büyüyüp yetişmesinde en çok emek sarfettiği, din adamı ve geleceği görme özelliği olan oğlunun, 3 tane kızı vardı: Oeno, Spermo ve Elais. Şarap tanrısı Dionysos (Dionysus) kızlara dokunduğu eşyaları şarap, buğday ve zeytinyağına dönüştürme özelliği vermişti. Kalkhas'ın getirilmesini tavsiye ettiği kızlar bunlardı. Kızlar, ilk başta gitmek istemediler gidip Dionysos'a durumu şikayet ettiler. Dionysos onları birer kuğuya dönüştürerek saklandı. Araya Aeneias'ın girmesiyle kızlar Truva'ya götürüldü ve yiyecek, içecek ihtiyaçları giderildi.
78. Amazonlar yardıma geliyor
Anadolu'daki kavimler bu tür yağma ve katliamlardan rahatsız olmuşlar ve hem Truvalılara destek olmak için hem de kendi şehirlerini olası bir yağmadan korumak için çarpışmaya girmeye karar vermişlerdi. Tanrıların Olympos'tan ilgiyle izlediği ve yer yer karıştığı bu savaş adeta bir Yunan-Anadolu savaşı haline gelmişti. Hektor komutasındaki Truvalılara ek olarak, Zeus'un oğlu Sarpedon'un komutasındaki Likyalılar, Aeneias komutasındaki Dardanialılar, Zeleialılar, Adrasteialılar, Percotialılar, Pelasgialılar, Thracialılar, uzun mızraklarıyla Kikonyalılar, Paionialı okçular ordusu, Halizonlar, Mysialılar, Phrygialılar, Maeonialılar, Miletliler ve acımasızlıklarıyla ünlü Karialılar, Truva'ya destek için ordularıyla gelmişlerdi. Akhilleus'un kahraman Hektor'u öldürüp arabasının arkasında sürüklemesi hem tanrıları hem de insanları üzmüştü. Truva'dan çok uzakta, Karadeniz'in güney kıyılarında, bugünkü Çarşamba ile Ünye arasında, Terme çayı kıyılarında yaşayan ve sadece kadınlardan oluşan bir toplum olan Amazonlar, vahşilikleri ve acımasızlıkları ile ünlü savaşçı bir topluluktu. Amazonlar, Truva savunmasına yardımcı olmak için kraliçeleri bakire Penthesileia komutasında oldukça kalabalık bir kuvvetle Truva saflarında yerlerini almışlardı. Otrere ve savaş tanrısı Ares'in kızı olan Penthesileia, neredeyse Truvalıların başkomutanı gibi davranıyor ve Truva ordusuna büyük cesaret veriyordu. Penthesileia, vaktiyle kızkardeşi Hippolyte'nin kazayla ölümüne sebep olduğundan, Priamos, ilk iş olarak Penthesileia'nın bu günahtan arınması için büyük bir tören tertipledi. Penthesileia günahlarından arınınca savaş alanına ordusuyla dahil oldu ve ilk gün Sparta'nın ünlü generali Machaon'u öldürdü. Amazonların katılmasıyla yeniden canlandırdıkları Truva önlerindeki çarpışmalar çok kanlı geçti. Sonunda bu kana doymak bilmeyen kadınların saldırılarıyla yunanlılar büyük kayıp verip geri çekildiler. Yunanlıların bozguna uğradıkları yer ise Patroklos'un gömüldüğü yere yakın bir alandı.
79. Akhilleus Amazonların kraliçesini öldürüyor
Akhilleus ile Aias, Patroklos'un küllerinin gömüldüğü yerde korkunç savaş sesleri duyunca bakıp gördükleri onları şaşırttı. Truva askerleri yunan ordu kampını işgal etmişler ve gemilerini yakmaya çalışıyorlardı. Akhilleus ve Aias hemen koşarak savunmaya yardıma geldiler. Yunan askerleri bu ikisinin kendilerine destek vermeye geldiğini görünce cesaretlenip kendilerini kaybettiler yardıma koşarak bütün güçleriyle Truva ordusunu geri püskürtmeye başladılar. Kraliçe Penthesileia ise tek başına sırtında babası Ares'in hediye ettiği parlak zırhıyla bu ikisinin karşısına çıktı ve onlara meydan okudu. Penthesileia, mızrağını Akhilleus'a büyük bir hızla fırlattı ve mızrak kalkanına sert bir kayaya çarpar gibi çarptı, yere düştü. Aias, mızrağını Penthesileia'ya fırlattığında ise mızrak onun bacağındaki zırha geldi, böylece yaralanmadı. Bu sefer Akhilleus mızrağını büyük bir ustalıkla Penthesileia'ya fırlattı, mızrak dümdüz gidip kraliçenin sağ göğsüne isabet etti, zırhını delip onu ağır yaraladı. Penthesileia'nın elindeki iki ağızlı baltası düştü, kendisi de atından yere devrildi. Akhilleus, Penthesileia'nın düştüğünü görünce koşarak yanına geldi ve önce kılıcıyla kraliçenin atını öldürdü. Akhilleus daha sonra kraliçenin silahlarını almak istedi. Miğferini çıkarınca can çekişen Penthesileia'nın güzelliğinden çok etkilendi. Onu kurtarmak için elinden geleni yaptıysa da başarılı olamadı. Penthesileia, onun kollarında can verdi. Akhilleus, Penthesileia'yı öldürdüğüne pişman oldu. Duyduğu acı, Patroklos'u kaybettiği zamanki duyduğu acıya benziyordu. Onun ölü kraliçeye gösterdiği bu hayranlık, sevilmeyen birisi olan Thersites ismindeki niteliksiz bir askeri kızdırdı ve asker Akhilleus'a aşağılayıcı laflar söylemeye cüret etti. Akhilleus bir yumrukta bu çirkin adamı öldürdü. Penthesileia'nın zırhını, silahlarını ve ölüsünü temizletip Priamos'a gönderdi. Truvalı'lar onun ölüsünü surların dibinde yaktılar, kemiklerini Amazon ülkesine geri götürdüler. Penthesileia'nın ölüsünü Truvalılara vermesi ile Akhilleus, büyük hekim ve öğretmen Kheiron'dan aldığı eğitimin hakkını da vermiş oldu. Kheiron ona sadece iyi savaşmasını değil, güzel ahlakı da öğretmişti. Ölürken gördüğü benzersiz gözleri yüzünden Akhilleus, kraliçeyi öldürmekten pişman olduğundan, bu günahtan arınmak amacıyla Apollo, Artemis ve Leto'ya kurbanlar sundu. Kraliçe Penthesileia'nın Ares'in kızı olduğunu da öğrenince tuttuğu yası uzattı. Penthesileia'nın babası savaş tanrısı Ares, kızının ölümüne çok üzüldü ve o da yas tutarak savaştan bir süre uzak durdu ve desteklediği yunanlılardan uzak durdu.
80. Akhilleus'un Memnon'u öldürmesi
Akhilleus'un öldürdüklerinin içinde bir tanesi Truvalıların savunmasını derinden etkiledi. Habeşistan kralı Memnon, Hektor öldükten sonra destek için büyük ordusuyla Truva'ya yardıma gelmişti. Ayrıca, Priamos, üvey kardeşi oluyordu. Tithonus ve şafak tanrıçası Eos'un oğlu Memnon'un sırtında aynen Akhilleus'un sırtındakilerden Hephaistos'un yaptığı parlak ve süslü zırhlar ve elinde yine Hephaistos'un yaptığı güçlü silahlar vardı. Priamos Memnon'u güzel hediyelerle ve görkemli ziyafetlerle ağırladı. İlk olarak Aias ile karşılaştı, birbirlerine üstünlük gösteremediler. Sonra Nestor ile savaştı, Nestor'un oğlu Antilokhos babasını savunurken Memnon Nestor'un oğlunu öldürdü. Patroklos öldükten sonra Akhilleus'un en iyi arkadaşı Antiloklos olduğundan, Akhilleus araya girerek hem Antiloklos'un öcünü almaya hem de ölüsünü geri almaya çalıştı. Thetis ise, sevgili oğlunun Memnon'u öldürdükten sonra kendisinin de ölme sırası geldiğini bildiğinden Akhilleus'u, kral Memnon ile savaşmaması gerektiğini Akhilleus'a söyledi, yalvardı. Akhilleus ise sinirinden annesini dinlemedi. Alacağı öc ile yanıp tutuşmaktaydı. Thetis, Memnon'un annesi tanrıça Eos ile birlikte Zeus'a başvururdular ve Thetis kendi oğlu Akhilleus, Eos kendi oğlu Memnon için Zeus'a yalvardılar. Zeus, Hektor ile Akhilleus için yaptığı gibi işi altın kader terazisine vurdu. Sonuçta Memnon'un ölmesi çıktı. Akhilleus yaya olarak Memnon'a ilerlerken Memnon yerden kaldırıp attığı irice bir işaret kayası ona attı. Kaya Akhilleus'un kalkanından sekti. Akhilleus, Memnon'a şaşırtmacalı bir biçimde yaklaşarak mızrağıyla sağ omuzundan onu yaraladı. Memnon'da mızrağıyla Akhilleus'u kolundan yaraladı. İkisi, miğferlerindeki tüyler birbirine değecek şekilde yakın savaştılar ve birbirlerinin zırhlarının arasındaki ufak açıklıklardan mızraklarını sokup yara açmaya uğraştılar. Bazen kılıç bazen mızrakla birbirleriyle savaşırlarken iki tarafın askerleri etraflarını sarmışlar, belli bir mesafeden kararsız durumda olan biteni izliyordu. Sonunda Akhilleus, mızrağını Memnon'un karnındaki bir aralıktan öyle güçlü soktu ki, hamlenin şiddetinden mızrağın ucu Memnon'un sırtından çıktı. Böylece oğlu Eos'un oğlu Memnon, Akhilleus'un elinden can verdi. Akhilleus büyük bir güçle savaşan Memnon'un zırhının arasından mızrağını çekip aldı. Komutanlarının öldüğünü gören Habeş ordusu çil yavrusu gibi dağıldı ve bir daha bir araya gelemediler. Eos, oğlunun ölüsünü savaş meydanından aldı ve yolda sürekli ağlayarak güney topraklarına götürdü. Savaş yerinde sadece kanları kaldı. Nestor'un genç yaşta ölen oğlu Antilokhos için Akhilleus çok üzgündü. Tanrıça Eos, Zeus'a artık Akhilleus'un ölme zamanının ne zaman geleceğini sordu. Zeus kader terazisine bir kez daha baktı ve kendisinin değiştirmek istemediği o beklenen yazgıyı gördü.
81. Akhilleus'un ölümü
Akhilleus ertesi gün büyük bir güçle Truva'ya saldırıya geçti. Ksanthos (Esen Çayı) ve Smois (Orta Geçit Deresi) çayları ölülerle doldu, suları kıpkırmızı kesildi. O gün Akhilleus Truva kapılarına kadar gelebildi ve büyük atılım göstererek neredeyse içeri girebilecek kadar başarı gösterdi. Truva ordusunun batı kapısından içeri kaçmaya başladığı sırada Paris yüksek surlardan, bitmek tükenmek bilmeyen bir enerjiyle çılgınca savaşan Akhilleus'u izliyordu. Bu arada Apollon koyu bir sisin arasından Akhilleus'u izliyordu. Apollon'un verdiği destekle Paris yayını tüm gücüyle gerdi ve dikkatle nişan aldı. Paris'in attığı bu zehirli okun yönünü havadayken Apollon idare etti. Apollon sayesinde ok mükemmel bir şekilde uçarak gitti ve keskin bir ıslık çalarak Akhilleus'un tam topuğuna saplandı. Tek silah işleyen yeri olan topuğundan vurulan Akhilleus, hiç beklemediği bir anda yaralanmasına ilk önce çok şiddetli tepki gösterdi, kızdı. Büyük bir hiddetle topuğundaki oku çekerek çıkardı. Yarasından kan akmaya başladı. Yaralı olduğu halde, topallayarak, kılıcıyla önüne geleni biçerek savaştı. Durumu gören Truvalı savaşçılar irkilerek geri çekildiler. Zaten çılgınca savaşan bu savaşçının yaralanmasından duyduğu öfke sebebiyle sebep olduğu katliam, en üst seviyeye çıkmıştı. Akhilleus, bu kızgınlıkla önüne çıkan herşeyi kesip biçiyor, Truvalılar onun korkunç halinden ve yarattığı olağanüstü kıyımın vahşetinden korkarak kaçıyorlardı. Seyredenlerin asla unutamayacakları bir azimle savaşan Akhilleus, sonunda kan kaybından yoruldu ve yere yıkıldı. Ölmeden önce annesi Thetis'e mırıldandı. Truva'nın şimdiye kadar gördüğü, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük savaşçısı şimdi yerdeydi. Aklına annesinin ona defalarca, yalvarırcasına söylediği yazgısı geldi. Gözlerinin önünde annesinin hayali vardı. Yanına kimse yaklaşamadan can verdi. Cesedine uzun süre korkudan Truvalılar yaklaşamadılar. Halbuki ölüsünün başında bir tek Yunanlı bile yoktu. Surların arkasına saklanan Truvalılar sonunda Akhilleus'un Hektor'a yaptığı gibi yapmak için Akhilleus'un cesedini ele geçirmeye karar verdiler. Korkularını yenmelerine en büyük sebeplerden ikincisi ise Akhilleus'un silahları olup onun kılıç kesmez kargı işlemez dillere düşmüş zırhlarını ve silahlarını paylaşmaktı.
82. Yunanlılar Akhilleus'un ölümüyle şaşırıyorlar
Yunanlılar Akhilleus'un öldüğüne önce inanamadılar. Sonra gözleriyle görmek için hep birlikte Akhilleus'un öldüğü yere üşüştüler. Kalabalık olarak geldiler ve ölüsünü vermemek için çok direndiler. Sonunda başarılı oldular. Bu başarıda en büyük etkili isim Aias oldu. Uzaklardan gelip yetişerek tek başına Akhilleus'un cesedini uzun mızrağı ile korudu. Odysseus bile karnından yaralı olduğu halde bu kanlı çekişmeye katıldı. Aynı gün, kardeşi Hektor'un öcünü alarak Akhilleus'u öldürdüğü için büyük sevinçle surlardan durumu izleyen Paris, cesaretlenerek aşağı inip dışarıya çıktı. Odysseus'u mızrağı ile vurup öldürerek ikinci bir zafer elde etmek istedi. Aias büyük bir taş atarak elinde mızrakla yaklaşmaya çalışan, o anda Apollon'un onu korumadığı bir anda Paris'i kafasından vurdu. Başındaki miğfer onu ölümden korumuştu ama yere düşüp kendinden geçti. Truva askerleri kendinden geçmiş yaralı Paris'i alıp götürürlerken Aias ve Odysseus kargaşadan faydalanıp Akhilleus'un ölüsünü oradan aldılar. Briseis, Akhilleus için çok gözyaşı döktü. Akhilleus için tam onyedi gün yas tutuldu. Sonra ölüsü yakıldı ve külleri Patroklos'un küllerinin bulunduğu kaba kondu. Bu külleri, boğazdan geçecek gemileri görecek yüksek bir höyüğe gömdüler.
83. Akhilleus onuruna düzenlenen yarışmalar
Ertesi sabah toplantı sırasında Diomedes sözü alarak Akhilleus'un intikamını almak üzere büyük bir güçle saldırmayı önerdiyse de Aias ona karşı çıktı. Oğlunun ölümü nedeniyle yas tutan Thetis'in ricasını iletti: Akhilleus'u onurlandırın. Akha komutanları adet olduğu üzere yarışmalar düzenlenmesini istediler. Thetis ve ona eşlik eden periler kampa gelerek orta yere birbirinden güzel hediyeler bıraktılar. Nestor sözü alıp Nereus'un kızını övdü ve yarışmaları başlattı. İlk olarak Teukros ve küçük Aias koşarak yarıştılar. Teukros ayağı takılıp düşünce Lokris'li küçük Aias kazandı. Güreş için seçilen iki kişi büyük Aias ve Diomedes idi. İkisi o kadar büyük güçle uzun süre güreştiler ki sonunda Nestor araya girerek ikisini de galip ilan etti. Koşuda karşılaşan küçük Aias ve Teukros, bu sefer okçulukta yarıştılar. Hedefi Agamemnon belirledi: Tepesi tüylü bir miğfer. Okuyla tüyleri koparan galipti. Aias miğferin kendisini vurdu. Teukros ise maharetle attığı okuyla tüyleri kesiverdi. Daha sonra bir disk atma yarışması düzenlendi. Yarışmaya kendine güvenen çok kişi katıldıysa da hiç birisi diski Telamon'un oğlu büyük Aias gibi uzağa atamadı. Yarışmaların galibi Aias olunca Thetis ona Hephaistos'un yaptığı Memnon'un zırhını hediye etti. Son olarak düzenlenen araba yarışlarında Menelaos birinci olunca Thetis ona da altın bir bardak hediye etti.
84. Akhilleus'un silahları için çıkan tartışma ve Aias'ın çılgınlığı
Yarışmalar bittikten sonra sıra Thetis'in Hephaistos'a ikinci defa yaptırdığı Akhilleus'un silah ve zırhlarının kime verileceğine geldi. Akha komutanları arasında bir tartışma çıktı. Nestor bile kararsızlık gösterip geri çekildi ve konunun doğuracağı felâketi komutanlara söyledi. Akhilleus'un annesi Thetis'e sorulduğunda ise Akhilleus'tan sonraki en yiğit kim ise o alsın dedi. O adam Telamon'un oğlu büyük Aias'tı. Ayrıca civardaki tutsak Truvalı kadınlara da soruldu size en büyük zararı kim verdi diye. Ülkelerine en büyük zararı Odysseus'un verdiklerini söyleyince Aias ve Odysseus tartışmaya başladılar. Odysseus, yaralı olduğu halde Akhilleus'un ölüsü için canını riske atarak çarpıştığını söyledi. Ayrıca, Akhilleus'u sefere ikna edenin kendisi olduğunu söyleyince oy birliğiyle Odysseus'u haklı buldular ve silahları ona verdiler. Sinir krizi geçiren Aias'ı ne Agamemnon ne de Menelaos sakinleştirebildi. Aias daha sonra ciddi bir bunalım geçirerek elinde kılıcıyla Akha ordusunu yok edeceğim diye bir sığır sürüsüne saldırdı ve hayvanların hepsini öldürdü (Tanrıça Athena Aias'ı bu şekilde yanıltır). Aias kendine geldiğinde rezil olduğunu hissetti ve gülünç durumuna kızdı. Kılıcının üzerine atlayarak kendini öldürdü. Aias'ın çok sevip değer verdiği Tecmessa çok ağladı ve onun için yas tuttu. Teukros babasıyla gömülmek için kendini öldürmeye kalktıysa da Akhalı komutanlar bunu önlediler. Tecmessa, Aias'ın Odysseus tarafından organize edilen cenaze töreninden sonra oğluyla birlikte kamptan ayrılmak isteyince Agamemnon Aias'ın eşi kadar değer verdiği kadına izin verdi. Tecmessa, Yunanistan'a giderek Aias'ın oğlu Eurysaces'i büyüttü.
85. Nestor'a danışılıyor
Akhilleus ve Aias kaybedilince Akhalı komutanlar aralarında Truva'nın artık hiç düşmeyeceğini konuşmaya başladılar. Bunu işiten Nestor'a akıl danıştılar. Nestor, Akhilleus'un kızıl saçlı oğlu olan Neoptolemos (Pyrrhus) getirildiği taktirde aynı işi göreceğini söylemesi üzerine, Agamemnon, yarası iyileşen Odysseus ve Diomedes'e Akhilleus'un oğlunun bir an önce getirilmesi emrini verdi. Kalkhas'ın tavsiyesine uyarak Philoktetes'in de getirilmesine karar verildi. Çünkü, Herakles ölürken oklarını Philoktetes'e bırakmıştı. Herakles vaktiyle bu okları kullanarak Telamon'la birlikte yıllar önce, Priamos daha çocukken, Truva surlarını aşıp şehri bir günde ele geçirmişlerdi. Truva'nın düşmesi için aynı oklar neden bir kez daha kullanılmasındı? Odysseus ve Diomedes, ikisini getirmek üzere yola çıktılar. Poseidon'un sağladığı uygun rüzgârlarla ilk önce Skyros'a giderek Akhilleus'un 9 yaşına gelmiş olan oğluna ulaştılar. Oğlana babasının zırhlarını ve silâhlarını gösterdiler. Neoptolemos 9 yaşında olsa da Skyros adasında savaş eğitimi almış güçlü bir çocuktu. Odysseus, Hephaistos'un işçiliğiyle pırıl pırıl parlayan babasının silâhlarıyla oğlanı ikna ederek, öcünü almasını tavsiye edince, oğlan teklifi kabul etti. Daha sonra, Philoktetes'i almak üzere Lemnos'a doğru yelken açtılar.
86. Neoptolemos'un ve Philoktetes'in getirilmesi
Odysseus, Diomedes ve Neoptolemos, yıllardır terkedildiği Lemnos adasında bir mağarada yaşam savaşı veren Herakles'in arkadaşı Philoktetes'i buldular. Yarasından gelen iğrenç kokuya rağmen onunla konuştular. Philoktetes, kendisinin adada bırakılma fikrinin Odysseus'tan çıktığını bildiğinden, ikisine pek ilgi göstermediyse de, geçen süre boyunca olan biteni aktarmalarına ses etmedi ve ilgiyle dinledi. Philoktetes hasta olduğundan ara sıra nöbet geçirip bayılıyordu. Yine böyle bir nöbetin yaklaştığını hissedip okları ve yayı kendisine gelince geri almak üzere güvenip Akhilleus'un daha çocuk yaştaki oğlu Neoptolemos'a emanet ettiler. Odysseus ise Philoktetes baygınken okları ve yayı ele geçirmişken derhal kaçmaları gerektiğini Neoptolemos'a söylediyse de, delikanlının insanlık duygusu ağır bastı ve Odysseus'a karşı çıktı. Philoktetes kendine gelince Neoptolemos normalden büyük olan bu devasa yayı ve okları ona geri verdi. Bu arada Herakles, Philoktetes'e görünüp onunla konuştu. Böylece Philoktetes kendisinde onlarla birlikte Truva'ya gidecek gücü bulabildi. İkisi Philoktetes'i alıp Truva'ya doğru yola koyuldular. Poseidon yine onlara yardım etti ve sorunsuz bir yolculukla sabahın ilk ışıklarıyla Bozcaada'ya kadar geldiler. Bozcaada'yı geçip Truva'ya doğru yaklaşırlarken İda Dağı (Kaz Dağı) önlerinde belirdi. Daha sonra güzel Khryseis'in tutsak olarak ele geçirildiği Khrysa kentini (Kheyse, Killa, Smintheus), Sigeon tepelerini (Çanakkale'ye 34 km. mesafedeki bugünkü Yeniköy) ve sonra da Akhilleus'la Patroklos'un kemiklerinin gömüldüğü yüksek tepeyi gördüler. Odysseus oğlana bunun kimin mezar tepesi olduğunu söylemedi. Çok geçmeden yunan kampına geldiler.
87. Ayağının tozuyla Neoptolemos çatışmaya katılıyor
O an kamp yerinde şiddetli bir savaş vardı. Eurypylus'un öncülüğünde Truvalılar yunan kampına saldırmışlardı. Diomedes önden, Odysseus'un içinde pekçok silâh ve zırh olan çadırına koştular. Neoptolemos'a babasının kalan silahlarını da verdiler. Hepsi iyice silahlandıktan sonra askerlerine destek olmak için çatışmanın olduğu yere koştular. Truvalılar yunan kampının etrafındaki savunma duvarını zorlarken yetiştiler ve Neoptolemos'un ataklarıyla geri çekilip kahraman Telephos'un oğlu Eurypylus'un etrafında toplandılar. Eurypylus, Mysia bölgesinin kralı Telephos'un oğluydu ve çok güçlü bir savaşçıydı. Bu arada Truvalılar Akhilleus'un zırhını giymiş Neoptolemos'u Akhilleus sanmışlardı. Akhilleus'un dirilip geri geldiğini sanıp geri çekilmeye başladılar. Akhilleus'un babası Peleus'un arkadaşı ve Akhilleus'un öğretmeni yaşlı Phoenix bile bu benzerliğe şaşırıp oğlanın yanına gelip oturdu. Yaşlı eğitmen oğlana babasından bahsederken sabah oldu. Tekrar çatışma başladı. Yunanlılar Eurypylos'un arkadaşlarını öldürmeye başlayınca Eurypylus'un öfkesi iyice arttı. Bu sefer Eurypylus, yunanlı askerleri biçmeye başladı. Sonunda Eurypylus'un karşısına Neoptolemos çıktı. Eurypylus, Akhilleus sandığı savaşçıyı görünce şaşırdı ve ona seslenerek kim olduğunu sordu. Neoptolemos, Akhilleus'un oğlu olduğunu söyleyince Eurypylus yerden büyük bir kayayı alıp ona fırlattı. Kaya Neoptolemos'un kalkanına çarptıysa da oğlan hiç sarsılmadı. Sonra ikisi herkesin şaşkın bakışları altında kudurmuş gibi birbirlerine saldırdılar. Neoptolemos fazla zorlanmadan Eurypylus'un boğazını keserek onu öldürdü.
88. Philoktetes iyileşiyor
Podaleirios (bazı kaynaklara göre Pylios) ismindeki ünlü bir hekim Philoktetes'i Kheiron'dan aldığı şifalı bir otla iyileştirdi. Agamemnon Philoktetes'in gönlünü almak için ona türlü hediyeler verdi ve güzel bir yemek tertipledi. Neoptolemos'a babasının kahramanlıklarını anlattı. Ertesi gün Philoktetes savaşa katıldı ve oklarıyla etrafa ölüm yağdırdı.
89. Paris'in ölümü
Paris, Philoktetes'in Herakles'in oklarıyla gösterdiği başarıyı ve yunan ordusuna kazandırdığı canlanmayı görünce onu okla vurmak istedi. Attığı ok Philoktetes'e gelmedi. Philoktetes ise oku kendisine atanın Paris olduğunu görünce öfkeyle yayına yeni bir ok koydu ve Paris'e yöneltti. Herakles'in bir zamanlar Lerne ejderinin kanında zehirlediği okla Paris'i kasığından yaraladı. Truvalı hekimler Paris'i iyileştirmek için her yolu denediler ama nafile. Sonunda Paris öleceğini anlayınca terkettiği karısı Oinone'yi yardıma çağırdı. Oinone önce Paris'e gitmedi, daha sonra pişman olup koşarak yanına vardığında çok geç oldu, onu iyileştirmeye çalıştı ama elinden bir şey gelmedi ve Paris öldü. Bunun üzerine Oinone üzüntüsünden kendini Paris'in cesedini yakan ateşe attı ve külleri birbirine karıştı. Durumu uzaktan izleyen Helena da Paris'in durumuna üzüldü ve ağladı.
90. Kahraman Aeneias şehri savuyor
Savaş bir süre daha devam etti ama iki taraf yine birbirine üstünlük sağlayamadı. Yunanlılar bir ara ellerindeki baltalarla kale kapılarını kırıp içeriye girmeye kalkıştılar. Truvalı kahraman Aeneias büyük kaya parçalarını kapıları kırmak isteyenlerin üzerine atmaya başlayınca başarısız oldular. Alkimedon isimli yunanlı bir yiğit uzun bir merdiveni surlara dayadı. Tam en tepeye çıkıp Truva şehrinin binalarını gördüğünde ise Aeneias'ın fırlattığı bir taş kafasını ezdi. Yunanlılar pek çok başarısızlık yaşadı ve büyük kayıp verdiler. Neoptolemos bile Myrmidonlarıyla birlikte pek birşey yapamadı. Gece kamplarına çekildiklerinde durumları ümitsizdi. Kalkhas şefleri bir araya getirdi ve kurnaz bir plan yapmaları gerektiğini, aksi halde daha uzun yıllar burada zaman ve insan kaybedeceklerini söyledi. En büyük sorun, kalenin açamadıkları kapısıydı.
91. Tahta at fikri nereden geldi?
Truva şehrindeki bir mabed içinde Palladium isminde tahtadan bir heykel vardı. Bu heykel, elinde mızrak tutan bir Athena heykelinden başka bir şey değildi. Heykelin önemi ise bizzat Athena tarafından çok güçlü bir şekilde büyülenmiş olmasıydı. Heykel hangi şehrin içinde tutulursa, heykel doğaüstü güçleri sayesinde şehri böcek, akrep, yılan ve türlü hastalıktan koruyordu. Heykele sahip olan şehir asla zaptedilemiyor, söylentiye göre kaleleri düşmüyordu. Priamos'un oğullarından Helenus, kardeşi Deiphobos'la rekabet içinde Helena'yı paylaşmıyorlardı. Deiphobos, kardeşine büyüklük taslayınca, kalbi kırılan Helenus şehirden dilenci kılığında kaçarak, Kaz Dağları'na inzivaya çekildi. Bu durumu bilen kahin Kalkhas, Truva'nın düşmesine sebep olacak ilk adım olarak, Helenus'un bulunup getirilmesini Agamemnon'a söyleyince, Kalkhas'ın tavsiyelerine uyularak, Helenus'un peşine düşüldü, bulundu ve tutsak edilerek kampa getirildi. Helenus'u sorgulayan Odysseus, ondan Pallaidum'u ve önemini öğrendi. Ayrıca, kâhin Helenus'a göre, Truva'nın düşmesini sağlamak için Palladium'u çalmak yetmiyordu. Pelops'un kemikleri de çalınmalı, ayrıca Akhilleus'un oğlu Neoptolemos da getirilmeliydi. Oğlanın söylediğine göre Palladium şehirde muhafaza edildikçe şehir düşmeyecekti.
92. Helena şehre giren Odysseus'u farkediyor
Heykelin önemini ve yerini öğrenen Odysseus dilenci kılığında Diomedes'le birlikte şehre girdiler. Diğer bir ekip, Pelops'un kemiklerini bulmaya gönderildi. Odysseus şehirde Helena'ya denk geldi ve Helena onu tanıdı. Helena, Odysseus'a Menelaos'u ve yurdunu çok özlediğini söyledi. Daha sonra, Helenus'un tarif ettiği gizli geçitlerden Helena'nın yardımıyla geçerek kutsal mabede girerek heykeli çaldılar. Amaçları, düşmek bilmeyen şehri koruyan etkiyi ortadan kaldırmaktı. İkisi, heykeli Agamemnon'a götürüp verdiler. Odysseus, şehrin koruyuculuğunu üstlenen heykelin Truvalıların ellerinden alınmasıyla, Truvalıların yeni bir koruyucuya ihtiyaç duyacaklarını hesaplamıştı. Bu yüzden, planın ikinci yarısı için Odysseus tahta bir at fikrini verdi. Helena ise Odysseus'u gördüğünden hiçkimseye bahsetmedi.
93. Tahta at yapılıyor
Onun planına göre Truvalılar onların savaştan vazgeçtiğini sanacak şekilde gemilerine binip gideceklerdi. Orduyu Tenodos (Bozcaada) arkasındaki büyük koyda saklayacaklardı. Atın içine en yiğit savaşçıları koyacaklar, atın başına ise gönüllü bir asker bırakacaklardı. Güya bu dev tahta at yunanlılara sorunsuz bir yuvaya dönüşü sağlamak için Athena şerefine yapılmış bir sunaktı. At, Athena tarafından sözde büyülenmişti ve eğer şehre sokulursa Athena şehri koruyacaktı. Odysseus'un hesabına göre Truvalılar, çalınan Palladium'un yerine bu atı mutlaka şehre sokmak isteyeceklerdi. Kalan tek asker ise bir kurban olarak seçilmişti fakat her nasılsa kaçıp kurtulmuştu. At kasten büyük yapılmıştı ki Truvalılar onu surların içine alamasınlar ve Athena'nın kızgınlığını Truvalı'lara yönelsin. At içeri alınınca birisi surlardan ateşle beklemekte olan orduya işaret gönderecekti. Atın karnından çıkan savaşçılar içeriden kapıyı gelen orduya açacak ve savaş bitecekti. Odysseus'un sözlerini komutanlar ilgiyle dinlediler ve bu iş için Epeos (Epeius) ismindeki ünlü ustaya bu işi verdiler. Yüzlerce yunanlı ertesi gün İda Dağlarına çıkarak en uzun boylu çamları bir bir devirmeye başladılar. Epeos bu muazzam atın ilk önce ayaklarını, bacaklarını yaptı. Boynuna yeleler, gözlerine ışık saçan iki kıymetli taş yerleştirdi. Athena, bizzat atın yapımında bulundu. Epeos, ata güzel bir kuyruk yerleştirmeyi de ihmal etmedi. Atın yapımı bitince gönüllünün kim olacağı merak konusu oldu. Sinon isminde bir asker bu işe gönüllü oldu. Böylece herşey tamamlanmış oldu.
94. Truvalıların şaşkınlığı
Akhilleus'un oğlu Neoptolemos, Menelaos, Odysseus, Diomedes, Philoktetes, küçük Aias başta olmak üzere pek çok yiğit atın karnına doldu. Kapının nasıl açılıp kapanacağını bilen hünerli usta Epeos ata en son girdi ve kapıyı içeriden kapadı. Dışarıda kalanlar kapının yerinin hiç belli olmadığını söylediler ve Epeos ustanın hünerini tasdik ettiler. Yunanlılar, karanlık çökünce kamp yerini ateşe verdiler ve daha sonra Agamemnon ve Nestor komutasında yelken açtılar. Tenedos adasının dik yamacının arkasına geçtiler. Yunanlılar o gece yunan kampından alevlerin yükseldiğini görünce savaşın sona erdiğini, ordunun geri döndüğünü sanıp sevindiler. Ertesi sabah surlardan terkedilmiş kamp yerine ilgiyle baktılar. Kapıları açıp sahile koştular ve dev atı görünce şaşkına düştüler. Kimse bu atın ne olduğunu ne işe yaradığını önce anlamadı. Atın bacağının arasına saklanmış Sinon'u buldular ve ona hakaret ederek dövdüler. Kulaklarını ve burnunu kesip türlü işkenceler yaptılar. Sonunda Sinon konuşmaya karar verdi: Savaştan bıkıp geri dönmeye karar verdiler. Kalkhas'ın tavsiyesiyle Athena için bu atı yaptılar. Athena'ya kurban olarak beni seçtiler. Gece kaçtım ve saklandım. Yunanlılar bu dev atı kasten burada bıraktılar. Bu kadar büyük bir atı içeriye sokamayacağınızı düşünüyorlar. Böylece Athena'nın öfkesini çekeceksiniz. Hele bir de bu atı yakıp yoketmeye falan kalkasanız o zaman Athena gerçekten kızacakmış. Ama bu atı içeriye sokarsanız Athena sizi eskisi gibi koruyacaktır. Sinon böyle konuşunca Truvalılar ikiye bölündü. Bir kısmı atın denize atılıp içinin boş mu dolu mu olduğunun anlaşılmasını istedi.
95. Poseidon'un yolladığı iki deniz canavarı
Truvalı rahiplerden Laokoon atın içeriye alınmasının büyük felaket getireceğini söyledi. Yunanlıların hileci olduğunu, atın yakılması gerektiği konusunda ısrar etti. Laokoon tam bir boğayı Poseidon adına kesecekken ufukta Tenedos'tan Truva'ya doğru iki büyük deniz canavarının geldiğini gördüler. Typhon'un çocuklarından ikisi olan bu deniz yılanları Truvalılara saldırdılar. Truvalılar canavarlarla savaşırken Laokoon 2 çocuğuna onlara katılmamalarını tembihlediyse de çocuklar babalarını dinlemediler ve canavarlara saldırdılar. Yılanlar 2 önce çocuğu sonra da Laokoon'u öldürdüler. Daha sonra da Libya tuz gölü tanrıçası Tritonis'in kalkanının arkasına yerleşip gözden kayboldular. Tritonis gözden kaybolduktan sonra, bu mucizevi olay üzerine Truvalılar son kararı Priamos'a bıraktılar. Priamos, şehrin Athena'nın korumasına ihtiyacı olduklarını belirterek atın içeri alınmasını emretti. Çalınan Palladium yüzünden böyle bir karar almıştı.
96. Atın içeriye sokuluşu
Daha sonra binbir güçlükle atın Truva'ya çekilmesi işlemi başladı. Kale kapılarından seçtiklerinin birinin önüne atı getirebildiler. Atı içeriye sokabilmek için surların ve girişin üst bölümünün bir kısmını yıktılar. 10 yıllık kuşatmanın sona ermesi yüzünden zafer şarkıları söyleyerek atı sokaklardan geçirdiler ve şehrin ortasındaki meydana çekerek bıraktılar. Kalenin tüm kapılarını kapayıp Athena'yı mutlu etmek için çelenkler ve süslerle atı süslediler, kurbanlar kestiler. Priamos'un Apollon'dan eğitim aldığı kâhin kızı Kassandra, bir felaketin yaklaştığını hissederek saçı başı darmadağınık halde ağlayarak gördüğü herkese uyarılarda bulundu. Helena'nın getirilişindeki gibi her türlü girişiminin sonuçsuz kaldığını görünce, ağlayarak odasına gitti. Gece geç saatlere kadar Truva halkı sarhoş olup eğlendi. Daha sonra şehre bir sessizlik çöktü.
97. Helena atın yanına geliyor
Helena uyuyamayıp atın bulunduğu yere geldi. Acayip atın etrafında birkaç kez dolaştı. Kendi vatandaşlarının eserini hayranlıkla seyredip şaşırdı. Kuşkulandığından, yunan şeflerinin eşlerinin seslerini taklit ederek seslendi. Menelaos içerinden onun sesini duyunca çok etkilendi ve kendini zor tuttu. Odysseus, karısı Penelope'nin sesini duyunca gözleri yaşlandı. Yunanlılar sessiz duruyorlar ve yakalanacaklarından dolayı korkuyorlardı. Antiklos kendi eşinin sesini duyunca cevap vermek için ağzını açmak istedi ama Odysseus bunu farkedip onun ağzını kapadı. Düşüncesiz davranışıyla hem kendilerinin hem bekleyen ordunun, tüm emeğin boşa harcanmasına seyirci kalamazdı. Ama Antiklos'un ağzını o kadar kuvvetli sıktı ki zavallı nefessiz kalıp boğuldu. Helena daha sonra saraya döndü. Yaralı Sinon acılar içerisinde geç saatlerde atın yanına geldi ve işaret verdi. Epeos kapıyı açtı, merdiveni aşağı sarkıttı. Hepsi birer birer aşağı inip önlerine gelenleri sessizce katlettiler. Uyuyan nöbetçileri ses çıkarmadan öldürerek kapıları sonuna kadar açtılar. Sinon ise şahsen surların tepesine çıkarak bir ateş yaktı. Bu işaret kapılar açıldı anlamına geliyordu. Tenedos adasındaki gözcü sevinçle haberi Agamemnon'a verdi. Tüm ordu büyük bir kararlılıkla Truva'ya doğru harekete geçtiler. Helena, ilave olarak, herhangi bir direnişi engellemek amacıyla yeni kocası Deiphobos'un odasındaki bütün silahları uzak bir yere naklettirip saklattı.
98. Helena Paris'in kardeşiyle birlikte
Helena odasına dönüp Paris'in kardeşi Deiphobos'un yanına gitti. Helena, Paris öldükten sonra Deiphobos ile evlenmişti. Onun koynuna girerek uyuyor gibi yaptı.
99. Şehir yakılıyor
Tenedos'tan yola çıkan ordu dalgaları yara yara Truva'ya yaklaşırken, şehirde atın karnından çıkan yunanlılar şehri yağmalamaya ve eli silah tutan herkesi kılıçtan geçirmeye başlamıştı. Yunanlılar o karanlıkta birbirlerini öldürmesinler diye ellerinde meşaleler taşıyorlar, bunlarla evleri ateşe veriyorlardı. Akhilleus'un oğlu Neoptolemos Priamos'un sarayına girdi ve karşısına Priamos'un en genç oğlu Polites çıktı. Neoptolemos kaçan Polites'i mızrağı ile sırtından vurdu. Yaralanan Polites babasına koştu ve önünde öldü. Priamos kendi sonunun geldiğini anladı ve yakınlarını korumak için eline bir mızrak alarak Neoptolemos'a fırlattı. Mızrak onun zırhına çarparak yere düştü. Kendisi de zayıflıktan yere yıkıldı. Hekabe onu sürükleyerek kaçırdı ve sarayın içlerinde defne dallarıyla taçlandırılmış Zeus sunağın yanına getirdi. Niyeti, onu ve kendisini tanrıların korumasına almaktı. Akhilleus'un oğlu geldi ve kızgınlıkla yaşlı Priamos'u sunağın önüne getirip mızrağını karnına sapladı, sonra da kafasını kesti. Yunanlıların ordusu Truva önlerine geldiğinde, gemilerin içinden savaşçılar büyük bir zafer çılgınlığıyla kıyıya çıktılar ve koşarak açık kapılardan girdiler. Ordunun şehre girmesiyle katliam, talan ve yağmanın boyutları daha da büyüdü. Artık bütün şehir yanıyordu. Yunanlılar daha sonra Hektor'un eşi Andromakhe'yi buldular. Kucağında Hektor'un oğlu Astynaks vardı. Yunanlılar onu kendini öldürmeden yakaladılar. Odysseus hiç utanmadan bebeği alıp surlardan aşağı atıverdi. Sırf bu yaptığı çılgınlık yüzden dönüş yolunda Odysseus'un başına türlü felaketler gelecek ve bir on yıl daha karısını göremeyecekti. Daha sonra Andromakhe'yi bağlayıp esir yaptılar. Kızgın Menelaos ise heryerde Helena'yı aramaktaydı. Deiphobos'un odasına girdiğinde onu Helena'yla yakaladı. Deiphobos'u hemen mızrağı ile delik deşik etti. Helena korkuyla kendini yataktan yere attı. Menelaos onu saçlarından yakaladı ve güzel başını kesmek üzere salonun ortasına çekti. Ama Helena'nın güzelliği ve yalvaran gözleri Menelaos'un hiddetini yatıştırdı. İstediğini elde etmişti, karısını geri kazanmış, Truva düşmüştü. Oileus'un oğlu Aias o kargaşada Athena tapınağına sığınmış Kassandra'yı buldu. Aias onu tanrıçanın heykeline sımsıkı sarılmış buldu. Onu çekip aldı ve tecavüz etti. Bu yapılan aşağılayıcı hareket yüzünden Aias'ın başına daha sonra dönüş yolunda bir felaket gelecekti. Truva bu şekilde yakıldı, yıkıldı ve harap edildi. Kutsal tapınakların da yakılıp yokedilmesi tanrıları çok kızdırdı. Yunanlıların dönüşünde türlü engeller çıkarmak için hazırlık yaptılar.
100. Ertesi sabah
Yunanlılar sabaha kadar adam öldürmekten yoruldular. Yükte hafif pahada ağır ne varsa aldılar ve kararlaştırdıkları bir yere yığdılar. Bu zenginliği paylaştılar ve uzun kafileler halinde gemilerine döndüler. Agamemnon köle olarak Kassandra'yı almıştı, Neoptolemos Andromakhe'yi sürüklüyordu. Odysseus ise beyaz saçlı Hekabe'nin ardından yürüyordu. Esir kadınların hepsi ağlıyordu bir kadın hariç, Helena. Yunanlı askerler, Helena'nın felaketten sağ salim kurtulduğunu görünce, önce onu taşlayarak öldürmek istediler. Ama o olağanüstü güzelliği sayesinde bir kez daha kurtuldu. Taşlar, o ana kadar sadece adını duydukları, hiç görmedikleri Helena'yı ilk kez gören şaşkın cellatların elinden dökülüverdi. Uzun yürüyüş sırasında askerler tüm bu felaketlere sebep olan kadına bakıp bakıp hiç birşey söyleyemediler. Menelaos onu çadırına götürdü ve Helena hemen ona sarıldı. Eski günleri hatırlayarak ağladılar, yatıp uyudular. Daha sonraki gün Sinon'un şerefine büyük bir ziyafet düzenlediler. Sinon sevincinden yaralarının acısını unuttu. Herkes sarhoş olup uyudu.
101. Neoptolemos'un rüyası
O gece Neoptolemos rüyasında babasını gördü. Akhilleus gelmiş ona sesleniyordu. Priamos'un güzel kızı Polyksene eğer kurban edilmezse dönüş yolunda türlü felaketler başlarına gelecekti. Sabah Neoptolemos rüyasını etrafındaki komutanlara anlatınca herkes ona bir tanrıya itaat eder gibi itaat ettiler. Polyksene'yi esir kraliçe Hekabe'nin kollarının arasından zorla alıp Akhilleus'un mezarının başına götürdüler.
102. Polyksene'nin kurban edilmesi
Neoptolemos, Priamos'un kederli kızının narin omuzundan yakalayıp kılıcının keskin ucunu babasının mezarına dokundurarak Gönlünün arzu ettiği bakireyi sana takdim ediyoruz. Bizim yurdumuza sağsalim dönmemizi sağla deyip kılıcını ona sapladı. Masum kan, Truva'nın kana doymayan topraklarına bir kere daha akarak ıslattı. Daha sonra yunanlılar dönüş hazırlıklarına başladılar. Esirleri gemilere doldurdular, kesik başlarla gemilerinin önünü süslediler, kıç tarafına da ele geçirdikleri değerli kılıç, mızrak, kalkanları astılar. Zafer çığlıkları ile denize açıldılar.
103. Dönüş
Athena'ya saygısızlık yapan Oileus'un oğlu küçük Aias'ın gemisi yolda battı ve herkes sulara gömüldü. Apollon'un rahibesi Kassandra'ya tecavüz ettiğinden dolayı Apollon bu fırtınayı göndermişti. Kendisi zorlukla yüzerek Gyra adasına çıktı. Tek başına kurtulduğuna böbürlenince de bu sefer Poseidon üç dişli yabasını Gyra adasına vurdu. Ada kökünden söküldü ve Aias'la birlikte denizin derinliklerine gömüldü. Akhilleus'un annesi Thetis, Aias'ın cesedi Mykonos adasına götürdü ve orada tertiplenen bir törende yaktırdı.
104. Nauplius'un tuzağı
Oğlu Palamedes'in intikamını almak için babası Nauplius, Euboea kıyılarındaki (Negroponte) Caphereus burnunda büyücek bir ateş yaktırdı. Etrafında sığlıklar ve kayalıklar olan Kaparus dağlarının önündeki bu yer, gelip geçen tekneler için çok tehlikeli bir yerdi. Cavo D'Oro da denen bu yerdeki ateşi gören Agamemnon'un ordusuna ait gemilerin yüzlercesi, buradaki kayalara çarparak battılar, içindekiler boğuldular.
105. Nestor
Adamlarıyla hiçbir yağmaya savaşın başından beri katılmayan Nestor, evine sağsalim dönebildi. Ömrünün kalan zamanında savaşı anlatadurdu. Daha sonra güney İtalya'ya giderek oraya yerleşti.
106. Aeneias'ın kaçışı
107. Eurypylus'un başına gelenler
Aeneias'ın yanında Zeus'un Truvalılara hediye ettiği ve sonradan Eurypylus'un sahiplendiği bir hazine sandığı vardı. Sandık Hephaistos tarafından yapılmıştı ve içinde Dionysos'un bir resmi vardı. Kassandra vaktiyle Eurypylus'un hazine sandığının açılmasını lânetlediğinden Aeneias Altınoluk'tan denize açılırken sandığı yanına almadı ve Eurypylus'a verdi. O da sandığı açınca delirdi ve iyileşsin diye Delphi Tapınağı'na götürüldü. Oradaki kâhin, ancak insan kurban edilen bir yere yerleşirse orada iyileşeceğini söyleyince, Yunanistan'daki Aroe bölgesine gitti. Orada insan kurban eden bir topluluk vardı. Oradaki Artemis tapınağında sürekli olarak genç erkek ve bakire kızlar kurban ediliyordu. Eurypylus iyileşince oranın halkı Eurypylus'u bir lider olarak benimsedi ve onu kendilerine kral yaptılar. Eurypylus ilk iş olarak insan kurban etme geleneğine bir son verdi. Daha sonra kurban törenleri geleneksel Dionysos festivallerine dönüştü.
108. Menelaos ve Helena
Sparta'ya dönüşleri 8 yıl sürdü. Önce Mısır'a geldiler. Böylece Helena, Mısır'a ikinci kez gelmiş oldu. Daha sonra zorlu bir yolculukla Argos'a gelebildiler. Ele geçirdiği Helena ile birlikte Sparta'da mutlu bir yaşam sürdü. Truva savaşı çıkmadan önce doğan kızları Hermione'yi büyüttüler. Daha sonra Helena, Menelaos'a bir erkek çocuk dünyaya getirdi, ismini Lysander koydular. İlerleyen yıllarda ise Helena, Zeus
Tarih: 2016-03-02 01:56:17 Kategori: Sözlük
Soru Tarat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Truva Savaşı Nasıl Çıktı 2 Nedir
61. Palamedes'in babasının Agamemon'dan intikamı
Oğlunun öldürüldüğü duyan babası Nauplius, bir tekneye atlayarak Truva'ya geldi ve oğlunun dürüst bir insan olduğunu, oğluna mutlaka bir komplo kurulmuş olduğunu Agamemnon'a ve tüm ileri gelenlere söyledi, adalet istedi. Agamemnon, yaşlı adamı kovdurunca, Nauplius teknesiyle Yunanistan'a dönerek, tüm şehirleri gezerek, Truva'daki komutanların eşlerine ulaşacak şekilde haberciler tuttu. Haberlere göre, Truva'daki Yunanlı savaşçıların hepsi, Truva'da ve çevresini yağma ederken ellerine geçirdikleri bakire kızlardan haremler kurmuşlardı. Savaş bittikten sonra ordu döndüğünde, 9 yıldır kendilerini beklemekte olan eşleri kendilerini, gelecek ikinci, üçüncü genç eşlere hazırlamalıydılar. Bunu duyan eşler, kendilerini erkeklere sundular. Agamemnon'un karısı Klytemnestra bile, kendisinin uzun süredir peşinde olan ısrarlı Aegisthus'a evet dedi. Thyestes'in oğlu Aegisthus'la aşk yaşamaya başladı. Agamemnon döndüğünde ikisi onu öldürecekti.
62. Sarpedon'un ölümü
Sarpedon, Truva ordusunda değerli bir komutandı. Zeus ile Europe'nin oğlu olan Lyklialı kahraman Sarpedon, Anadolulu olduğundan Truva'ya destek için savaşa katılmıştı. Radamanthys ve Minos'un kardeşi olan Sarpedon, Patroklos'la çarpıştı ve bu tanrılar katında büyük tartışmalara neden oldu. Sonunda Zeus, oğlu Sarpedon'u feda etmek zorunda kaldı. Sarpedon'un ölüsünün başında çok şiddetli çarpışmalar oldu. Zeus, üzüntüsünden gökten yağmur gibi kan yağdırdı. Zeus'un emri ile Apollon o kargaşada Sarpedon'un ölüsünü aldı ve Hypnos ve Thanatos ile birlikte yurduna Lykia'ya götürdü, orada yıkadı ambrosia ile kokuladı.
63. Patroklos Akhilleus'un zırhını kuşanıyor
Truvalı'lar tekrar kampa girdiler. Bu sırada Patroklos, Eurypylus'un yarasını sarıyordu. Truvalı'ların kampı işgal ettiğini görünce şaşırdı. Kalkıp Akhilleus'un çadırına doğru koşmaya başladı. Yunanlılar bu sırada gemileri korumak için bir hat oluşturmuşlardı ve canla başla bu son hattı korumaya çalışıyorlardı. Aias, safların ortasına kadar gelen Hektor'u görünce büyük ve ağır topuzuyla o tarafa ilerlemeye başladı. Gemileri yakmaya çalışan Truva askerlerini birer birer öldürüyordu. Savaşın ilk başlarında ölmüş olan Protesilaus'ın gemisinin ateşe verildiğini gören Akhilleus, işin ciddiyetini anladıysa da hiçbirşey yapmadı. Yarası sarılı Eurypylus, Patroklos'la konuşarak onun Akhilleus'un zırhını giyerek savaşa katılmasını önerdi. Patroklos, Akhilleus'a gidip durumun ciddiyetini anlattı ve onu kararından vazgeçirmeye nafile uğraştı. Akhilleus savaşa katılmak yerine, zırhını, silahlarını ve ölümsüz atı Xanthos'u Patroklos'a vermeyi uygun buldu. Myrmidon'ların başına geçen Patroklos, Akhilleus'un zırhını kuşanmış halde, elinde onun silahlarıyla, onun ölümsüz atına binmiş halde hücuma geçti. Patroklos'u Akhilleus sanan Truvalı'lar tam sonuca ulaşıp tüm gemileri yakmak üzereyken, onun görüntüsünden paniğe kapılıp gerisin geriye kaleye doğru kaçmaya başladılar. Hektor bile atlarını Truva'nın Skaia kapılarında zor durdurabildi.
64. Patroklos ölüyor
Orduları tekrar düzenleyerek peşlerinden gelen yunanlılara karşı atak düzenlemeyi çabucak organize etti. Patroklos, Akhilleus'un zırhı üzerinde olduğu halde, tıpkı Akhilleus gibi çarpışarak tam 3 defa bu karşı müdahaleyi bastırmak için çabaladı. Dördüncü saldırıda, Euphorbos isminde Truvalı bir savaşçı uzaktan mızrak atarak Patroklos'u sırtından yaraladı. Bu yaralama işine Apollon uzaktan yardım etmişti. Yaralı Patroklos'u Akhilleus zanneden Hektor, onun yaralı olarak geri çekildiğini görünce ileri doğru atıldı ve Patroklos'un karnına mızrağını saplayıverdi. Patroklos attan düşerek orada öldü. Akhilleus'un atı da kaçarak uzaklaştı. Durumu gören Menelaos, Akhilleus'un zırhını ve silahlarını geri almak için çok uğraştı, çok adam gönderdi ama başaramadı. Truvalılar aç kurtlar gibi Akhilleus zannettikleri Patroklos'un cesetinin başına üşüştüler. Menelaos çaresiz kalınca Aias'a seslendi. Aias, Menelaos'u da yanına alarak büyük bir güçle silahları ve Patroklos'un ölüsünü geri alabilmek üzere saldırdılar.
65. Hektor, Akhilleus'un zırhını giyiyor
Hektor, öldürdüğünün Akhilleus değil de Patroklos olduğunu görünce şaşırdı ve sonra Akhilleus'un silahlarını güvendiği adamlarına vererek bunların hızla Truva surlarının içine götürülmesini emretti. Hektor ise silahsız ölü için fazla uğraşmadı ve silahları kaleye geri götüren adamlarının arkasından arabasını sürerek oradan uzaklaştı. Patroklos'un ölüsünü elinde imkan varken almayıp orada bırakmasının bir hata olduğunu sonradan anladı ama çok geçti. Hektor, Truva surlarının içine girince hemen Akhilleus'un efsanevi zırhını kuşandı. Thetis'in Hephaistos'a oğlu için yaptırdığı parlak ışıklar saçan miğferi başına geçirince Bu silahları Patroklos'un ölüsünü bana getirecek yiğitle paylaşacağım dedi. Askerler bunu duyar duymaz bütün ovayı toza bulayarak hücuma kalktılar. Yunanlılar Patroklos'un ölüsünü kaptırmamak için büyük gayret gösteriyorlardı. Patroklos'un ölüsü için çok büyük bir savaş oldu ve çok kişi öldü. Aias ise sonun yaklaştığını hissederek Menelaos'a seslendi ve Akhilleus'a Patroklos'un öldürüldüğü haberinin verilmesini istedi. Nestor'un oğlu Antilokos bu haberi vermek için istemeye istemeye Myrmidon'ların çadırına doğru koştu.
66. Akhilleus Patroklos'un ölüm haberini alıyor
Akhilleus yunanlıların dağınık bir şekilde geri çekilmelerini kayıtsız bir şekilde izliyordu. Antilokos gözyaşları içinde ona gelerek Patroklos öldü, senin zırhını Hektor kuşandı, silahlarını da aldı deyince Akhilleus hem Patroklos'un ölümüne hem de silahlarını ve zırhını yitirmesine çok kızdı. Myrmidon'ların şefi büyük üzüntü ve kızgınlığı bir arada yaşıyordu. Thetis onun hıçkırıklarını duyup geldi ve onu teselli etmek istedi. Akhilleus, Hektor'u mutlaka öldürmek zorunda olduğunu söyleyince annesi de yazgısını tekrar hatırlattı oğluna Ama Hektor'u öldürdükten kısa bir süre sonra sen öleceksin Truva surları önünde dedi. Thetis oğlunun fikrini değiştirmeyeceğini anlayınca ona bari bir gün beklemesini, yarına kadar Hephaistos'a yeni silahlar yaptıracağını söyleyip Olympos'a gitti uçarak. Akhilleus annesini beklemeye başladı. Bu arada savaş meydanında Patroklos'un ölüsünü bırakarak kaçan atı Xanthos geri geldi. Akhilleus üzüntüsünden atına kötü sözler söyleyerek onu azarladı. Bu sırada olayları Olympos'tan izleyen tanrıların arasındaki Hera, ata geçici olarak konuşma yeteneği verdi. At, Akhilleus'a Patroklos'un ölümüne tanrıların sebep olduğunu, Akhilleus'un da Hektor'un ölümünden sonra öleceğine yine tanrıların sebep olacağını söyledi. Akhilleus, kendisine söylenen sözleri dinlerken yıllar önce annesinin kendisine yaptığı uyarıyı ve yazgısını hatırladı. At daha da konuşacaktı ama tanrılar uzaktan işe karışıp onu susturdu.
67. Thetis Hephaistos'a yeni silahlar yaptırıyor
Thetis, demircilerin tanrısı, Zeus'un oğlu efsanevi ve becerikli Hephaistos'a Patroklos'un öldüğünü ve Akhilleus'un yeni zırh ve silahlara acil olarak ihtiyacı olduğunu söyledi. Hephaistos, kendisini bakıp büyüten, asıl annesi Hera olsa da, anne olarak çok sevdiği Thetis'in isteğini kıramazdı. Hera, topal ve çirkin olduğu için Hephaistos daha bebekken onu Olympos'tan aşağı Lemnos adasına atmıştı. Su perisi Thetis ile Eurynome, bebeği kurtarıp büyütmüşlerdi. Hephaistos, elindeki işleri bırakarak demirhanesindeki yirmi ocağı birden canlandırdı ve maharetli elleriyle o gece sabaha kadar çalışarak sonsuz saygı duyduğu Thetis için yeni bir gümüş kakmalı bir kalkan, bir zırh, miğfer ve dizlikler yaptı. Bu sırada yunanlılar Patroklos'un cesedini savunmak pahasına canla başla savaşıyorlar ve Truvalı'ları geri püskürtüyorlardı. Akhilleus ise silahsız olduğundan bir hendeğin kenarından Truvalı'lara doğru 3 defa bağırdı. Truvalı'lar bu bağırmanın üçünü de duyup korktular ve paniğe kapılarak geri çekildiler. Sonunda Patroklos'un cesedini almaktan vazgeçtiler. Askerler ölüyü Akhilleus'a getirip bıraktılar. Akhilleus, Agamemnon'a ertesi sabah Patroklos için cenaze töreni olacağını söyleyerek çadırına çekildi. Akhilleus, o akşam Patroklos'un tanınmayacak hale gelmiş ölüsünü yıkadı, güzel kokularla ovdu ve beyaz kefene sardı. Yunanlı askerlerden oluşan çok kalabalık insan kafilesi İda Dağına giderek ağaç kesti, gerekli odun hazır olunca Akhilleus'a haber verildi. Patroklos'un cesedini büyük odun yığınının üzerine koydu ve onun cesedi kokulu yağlarla ovdurdu. Patroklos için 12 Truva'lı tutsağı, atlarını ve etraftan topladığı kadarıyla birçok köpeği kurban olarak kestirdi. Sıra cesedin yakılmasına geldi.
68. Akhilleus Patroklos'un ölüsünü yakmak için rüzgâr tanrılarına sesleniyor
Ateşle odunları yakmak için uğraştığında ise alevlerin cansız yandığını görüp canı sıkıldı. Akhilleus bunun üzerine kuzey rüzgârı Boreas ve batı rüzgârı Zephyros'a dua ederek alevin canlanmasını istedi. İris, Akhilleus'un ricasını rüzgâr tanrılarına iletti. Rüzgâr tanrıları o sırada Zephyros'un evinde bir şölendeydiler. İris, aksi ve geçimsiz kuzey rüzgârı Boreas'a sokulup durumu anlatınca Boreas, oğullarından at şeklinde ikisine sahip olan Akhilleus'un ricasını kırmak istemedi. Rüzgârlar Hellespontos'a doğru hızla yola çıktılar, gelip ateşi canlandırdılar. Patroklos'un cesedininin canlı ve büyük alevlerle yanmasını sağlayıp cesedi kül ettiler. Akhilleus, Patroklos'un küllerini bir kaba koydu ve sakladı. Sabah olunca Thetis yeni silahlarla geldi ve oğlunu Patroklos için yas tutarken buldu. Hiçbir ölümlü böyle silahlar kullanmamış, böyle bir zırh giymemiştir deyip silahları istemeye istemeye yere bıraktı. Akhilleus yaşlı gözlerle silahlara baktı. İntikam duygularıyla Agamemnon ve ileri gelenleri toplantıya çağırdı. Agamemnon daha önce vaadettiği hediyeleri ona verdi. Askerler güzel bir yemek yediler ve biraz dinlendiler. Akhilleus ise yemek yemeye katılmadan, hemen savaşmak için hazırlıklara başlayınca, Odysseus onu tatlı dille ikna etmeyi denedi. Adamların yemeye ve dinlenmeye ihtiyacı olduğunu söyleyince, Akhilleus istemeye istemeye yeni zırhını çıkardı ve çadırına çekildi. Yarası yüzünden hâlâ bitkin olan Agamemnon'un serbest bıraktığı Briseis, hemen Akhilleus'un çadırına koştu.
69. Patroklos'un onuruna düzenlenen yarışmalar
Patroklos'un ölümü dolayısıyla, onuruna düzenlenen yarışmalarda Odysseus, Aias'la güreşti. Athena'nın yardımıyla Odysseus, dev Aias'ı yendi. Aias bunun üzerine Odysseus'la bir koşu yarışması istedi. Yine Athena'nın yardımıyla Odysseus, Aias'ı geçti. Athena'nın Apollon'a nazire yaparak Odysseus'a yardım etmesi sebebiyle, Odysseus'un gösterdiği başarılar, diğer tüm komutanları ve askerleri şaşkınlığa düşürdü. Yarışmalar bittikten sonra, tazeledikleri moralle toplu olarak naralar ata ata Truva'ya doğru yürüyüşe geçtiler.
70. Akhilleus savaşa katılıyor
Truvalılar, savaş tanrısı Ares'e benzeyen Akhilleus'u, zeytin yağıyla yeleleri parlatılmış atlarının çektiği savaş arabasının üzerinde (efsanevi ve ölümsüz olan Xanthos ve Balios isimli bu atlar rüzgâr tanrısı Zephyros'un oğullarıydı) kendine güvenen bir eda ile en önde görür görmez, onu korkuyla birbirlerine göstermeye başladılar. Truvalı Aeneias sivri uçlu kargısını çok uzaktan Akhilleus'a hızla savurdu. Kargı, Akhilleus'un parlak kalkanına çarpınca müthiş bir ses çıktı ama yedi kat tunçtan yapılma kalkan delinmedi. Akhilleus'un elinde her zaman taşıdığı o ünlü mızrak vardı. Bu mızrağı bir zamanlar Kheiron Tesalya'da Pelion dağından kestiği dişbudak ağacından yapmıştı. Akhilleus bu mızrağı Aeneias'a öfkeyle savurdu. Mızrak Aeneias'ın kalkanını deldi ve kenar süslerini parçaladı. Aeneias eğildiği için mızrak ıslık çalarak kalkandan geçtikten sonra, sırtını çizdi ve gitti toprağa saplandı. Akhilleus, kılıcını çekerek hafif yaralı Aeneias'a saldırdı fakat Poseidon gelerek Afrodite'nin oğlu Aeneias'ı görünmez yaptı ve böylece Aeneias ölümden kurtuldu. Akhilleus öfkeyle Priamos'un oğullarından Polydoros'a saldırdı ve kılıcını karnına sapladı. Sonra da mızrağını saplandığı yerden geri aldı.
71. Akhilleus ırmak tanrıyı kızdırıyor
Hektor, Akhilleus'a doğru ilerledi ve ona bağırdı. Akhilleus üç defa mızrağı ile Hektor'a saldırdı ve hamleleri Apollon'un Hektor'u koruması yüzünden boşa gitti. Duruma çok kızan Akhilleus, Hektor'un bir tanrı tarafından korunmasına sinir oldu ve dikkatini başkalarına yöneltti. Önüne çıkan her Truvalıyı öldürerek ve öldürdüklerini Skamandros (aynı zamanda Truvalı genç kızların gerdek gecesi öncesi yıkandıkları nehir, bugünkü Küçük Menderes, ya da Kızılsu) nehrine ata ata ilerdi. Nehir kandan kıpkırmızı oldu. Akhilleus o kadar çok Truvalı öldürdü ki ölüler üstüste gelerek nehrin akışını engelledi. Akhilleus artık kollarının yorulduğunu hissetti. Nehrin tanrısı Xanthos bu duruma daha fazla seyirci kalamadı, kükreyerek Akhilleus'u yaptıkları için azarladı ve seller oluşturarak onu ovada kovaladı. Hera'nın Akhilleus'u koruma isteği sonucu sevgili oğlu Hephaistos'u oraya gönderdi. Hephaistos, nehre alevler gönderdi ve nehrin o kolunu buharlaştırarak yoketti. Akhilleus'un öfkesi ve yarattığı yıkım Olympos tanrılarını çok kızdırdı ve yunanlılardan desteklerini çekmeye karar verdiler. Bu arada Truvalı'lar önde Akhilleus arkada koşarak surlara doğru geliyorlardı. Askerlerinin geri çekildiğini gören Priamos kapıların açılmasını, Akhilleus girmeden kapıların kapanmasını, içeriye alınabilecek kadar geri çekilen askerin bu şekilde alınmasını emir verdi.
72. Apollon Akhilleus'u oyalayarak Truvalılara zaman kazandırıyor
Akhilleus, babasının mızrağı elinde, önünde kaçan Truvalı'ları kovalıyordu. Apollon, Truvalı kahramanlardan Agenor'u teşvik etti ve onun Akhilleus'a bir mızrak atmasını sağladı. Apollon'u desteğini alarak Agenor müthiş bir hızla mızrağını Akhilleus'a savurdu ama mızrak Athena'nın mızrağın yönünü etkilemesi yüzünden Akhilleus'a gelmedi, ıskalayarak yere saplandı. Akhilleus, Agenor'a saldırınca Apollon onu korumak için etrafı sise boğdu ve onu güvenli bir yere götürüp bıraktı. Sonra kendisi Agenor kılığında Akhilleus'un önünde aksi bir istikamete doğru koşarak kaleden uzaklaşmaya başladı. Akhilleus, Agenor kılığındaki Apollon'u boş yere yakalamaya çalışmakla zaman kaybetti. Apollon'un Truvalı'lara kazandırdığı zamanı Truvalı'lar iyi kullandılar ve herkes surların gerisine çekilebildi. Yalnızca Hektor sırtında çalıntı zırhlarla dışarıda kaldı. İçeri kaçmayı içine sindiremiyor ve Skaia kapısı önünde bekliyordu. Priamos surlardaki kulelerin birisinden Hektor'a içeri girip sığınmasını istedi. Hektor, beyaz saçlı annesi Hekabe'nin seslenişine de aldırmadı. Akhilleus ise kovaladığı Agenor'u yakalayamamanın verdiği kızgınlıkla burnundan soluyarak geri geldi. Neden yakalayamadığını anlayamamıştı. Çünkü, ondan hızlı koşan birini şimdiye kadar hiç görmemişti. Priamos, Akhilleus'un uzaktan parlak zırhını görünce oğluna tekrar yalvardı ama Hektor inat etti ve içeriye girmek istemedi.
73. Hektor'un ölümü
Akhilleus yaklaştıkça, Hektor onun iriliğine, elindeki mızrağa, parlak kalkana ve zırhına baktı. Onu yenemeyeceğini anladı ve üzerinde Patroklos'un ölüsünden aldığı Akhilleus'a ait zırhlar olduğu halde gerisin geriye kaçmaya başladı. Çok hızlı koşmakla ünlü Akhilleus, Agenor kılığındaki Apollon'a yetişememişti ama Prens Hektor'u yakalamaya niyetliydi. Kapılar kapalıydı ve Hektor'un içeriye girmesi mümkün değildi. Hektor önde Akhilleus arkada tam üç defa koşarak surların etrafında döndüler. Zeus Hektor'u kurtarmak istiyor, Athena ise Hektor'un ölmesini istiyordu. Akhilleus, Hektor'u surlara yaklaştırmıyor ve kovalıyordu. Apollon sürekli olarak Hektor'un vücuduna enerji gönderip yorulmamasını sağlıyordu. Akhilleus yanındakilere oklarını asla Hektor'a atmamalarını söylüyor böylece zaferi kendisine saklamayı garantilemeye çalışıyordu. Surların etrafında dolaşarak dördüncü defa Skamandros kıyılarına yaklaştıkları zaman Zeus, altın terazisini çıkarıp ikisinin kaderini tarttı. Sonuç Hektor'un ölümüydü ve çarpışmanın kaderi tanrıların tanrısı Zeus'un kızı Athena'nın isteği doğrultusunda çıkınca Apollon, Hektor'a sürekli olarak yaptığı desteği istemeye istemeye çekiverdi. Bunu gören Athena hemen gidip Akhilleus'a müjdeyi verdi. Athena, Hektor'u ölüme sürüklemek için Hektor'un kardeşi Deiphobos'un kılığına girdi ve Hektor'a koşmaktan vazgeç, ikimiz Akhilleus'u öldürebiliriz dedi. Athena daha sonra Akhilleus'a saldırıyor gibi yapıp geri çekildi. Prens Hektor, kardeşinin desteğini aldığını sanarak Akhilleus'tan kaçmaktan vazgeçti. Akhilleus mızrağını Hektor'a doğru attı. Hektor mızrağın geliş yönünü sezip eğilince Akhilleus ıskalamış oldu. Athena görünmez olarak mızrağı alıp tekrar Akhilleus'a verdi. Bu sefer Hektor, mızrağını Akhilleus'a attı. Mızrak tam Akhilleus'un kalkanın ortasına çarptı ama delemedi. Hektor, yeni bir mızrak istemek için kardeşi Deiphobos'a seslendi ama onu göremedi. Olympos tanrılarının onun ölümünü istediklerini o an anladı ve kahraman gibi çarpışarak ölmek için son bir gayretle Akhilleus'a saldırdı. Akhilleus, Hektor'un giydiği kendisine ait zırhı inceledi ve mızrağını sokmak için bir açıklık aradı. Akhilleus mızrağını Hektor'un boğazına saplamak için fazla zaman geçmeden fırsat buldu. Ama Hektor, gırtlağı hasar görmediğinden (Apollon'un da yardımıyla) konuşabildi. Akhilleus'a beni öldürdükten sonra sen de öleceksin yakında. Apollon'un yardımıyla Paris seni öldürecek dedi. Hektor'un söyledikleri Akhilleus'u daha da kızdırdı. Akhilleus can veren Hektor'un silahlarını bir kenara koydu ve sonra kendine ait olan zırhını soydu. Hektor'un iki ayağını topuk bilekleri hizasından delip savaş arabasının arkasına boğa derisinden yapılma bir iple bağlayıp surların önünde çekip dolaştırarak Truvalılara göz dağı verdi. Sonra da sonra cesetle çadırına döndü.
74. Akhilleus, Hektor'un cesedini vermiyor
Hektor'un cesedi 12 gün boyunca Akhilleus'un çadırının dışında yüzükoyun durumda köpeklere yem olsun diye kaldı. Tanrılar bu hakarete engel oluyorlar ve köpekler cesete yaklaşmıyorlardı. Ceset pis bile kokmuyordu, çünkü Aphodite onun yaralı, ezik gövdesini gül yağıyla ovmuştu. Ayrıca Apollon ceset çürümesin diye bulutlardan kat kat perdeler çekip güneş ışınlarına engel oldu. Priamos ise ilk oğlu Hektor'u kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyordu.
75. Priamos Akhilleus'u ziyaret ederek Hektor'un ölüsünü istiyor
Zeus günlerce durmadan ağlayan ve dua eden Priamos'a acıdı ve İris'i yanına çağırdı. İris Priamos'a armağanlar hazırla ve korkmadan gidip Akhilleus'tan oğlunun cesedini iste dedi. Priamos İdaeos'la beraber arabaya bindi ve yola çıktı. Hermes, yunan kampı girişindeki nöbetçileri uyuttu. Böylece Priamos sorunsuz bir şekilde Akhilleus'un çadırının önüne kadar gelebildi. Akhilleus, istemese de bu yaşlı ve cesur krala Hektor'un cesedini verdi. Hatta vermezden önce cesedi yıkattırdı ve uygun şekilde hazırlattırdı. Akhilleus ise kendisine karşı çıkan öfkeli Akhalı savaşçıları Priamos'un getirdiği zengin hediyelerle ikna etti. Kheiron'un erdemli öğrencisi Akhilleus, Priamos'la o gece yemek yedi ve Priamos isteklerini Akhilleus'a söyledi. 12 gün savaş olmayacaktı ve 9 gün yas tutulup odun kesilecek, onuncu günün sabahı cenaze töreni yapılacak, onbirinci gün mezar hazırlanacak, onikinci gün gömülecekti. Akhilleus şartları kabul edip Priamos'a çadırında uyumasını söyleyip Briseis'in yanına gitti. Priamos ise fazla kalmak istemedi ve Hermes'in tavsiyesiyle kalkıp sessizce Hektor'un ölüsüyle birlikte kamptan ayrıldı. 12 gün boyunca savaş olmadı. Büyük bir tören tamamlanıp Hektor gömüldü. Akhilleus'un Agamemnon'a danışmadan kendi başına bir karar alarak 12 gün boyunca barış ilan etmesi Agamemnon'u çileden çıkardı. Ama hiç birşey yapamadı. Orduların komutanı Agamemnon'du ama askerlerin ölümüne destekledikleri kişi ise Akhilleus'tu.
76. Akhilleus Polyksene'ye aşık oluyor
Troilos, Priamos'un 50 oğlundan birisiydi. Troilos, kızkardeşi ve birkaç kişi ile birlikte bir çeşmenin başındaydılar. Kehanete göre eğer bu oğlan 20 yaşını görecek kadar yaşarsa, Truva asla düşmeyecekti. Akhilleus, yağma dönüşü sırasında birgün o çeşmenin yanından adamlarıyla birlikte geçiyorlardı. Troilus'la karşılaşınca, kehaneti önlemek adına küçük Troilus'u öldürüverdi. Bu arada çeşmeden su doldurmakta olan Troilos'un kızkardeşi Polyksene ise kaçarak kurtulmayı başardı. Akhilleus kaçan kızın bembeyaz teni ve güzelliğinden etkilendi. Arkasından yetişmeye çalıştı ise de başarısız oldu. Kızın güzelliği kampa dönen Akhilleus'un aklından uzun süre çıkmadı. Öyle ki, Akhilleus kendisi öldükten sonra oğlu Neoptalamos'a görünüp Polksene'nin kendisine kurban edilmesini bile isteyecekti. Patroklos ise bir başka gün, Priamos'un diğer bir oğlu olan Lycaon'u babasının meyve bahçesinde çalışırken kıstırdı. Onu Lemnos'a götürüp köle olarak sattı. Eetion tarafından İmbros'ta (Gökçeada) tanınarak satın alındı ve Truva'ya getirildi. Akhilleus Lycaon'u, Patroklos'un ölümünden 12 gün sonra yakalayıp vahşice katletmişti.
77. Ordu isyan ediyor
Yıllardır eşlerinden, çocuklarından ayrı kalan askerler ve komutanlar, kuşatmanın uzaması yüzünden her geçen gün umutsuzluğa düşüyorlar, ellerine geçen ganimetler bile artık onları avutmuyordu. Birgün, birbirlerini galeyana getirerek büyük bir kalabalık oluşturdular ve kendilerini yüksek Truva surlarından seyreden Truva'lıların şaşkın bakışları altında, Agamemnon'un karargâhına yürüyerek, artık ülkelerine geri dönmeleri gerektiğini, ellerindeki ganimetin yeterli olduğunu söylediler. Ordunun yiyecek ve içecek ihtiyacının karşılanmasındaki aksiliklerden dem vurarak, sabırlarının sonuna geldiğini belirttiler. Agamemnon'un ricasıyla Akhilleus bunları biraz yatıştırır gibi olduysa da, isyan tam olarak bitmedi. Bu can sıkıcı durumu halletmek üzere Agamemnon, Kalkhas'a danıştı. Kalkhas, Apollon'un oğlu Anius'un büyücü kızlarının getirtilmesini tavsiye etti. Anius, Apollon ve Rhoeo'nun biricik oğullarıydı ve Delos adasında doğmuştu. Apollon'un büyüyüp yetişmesinde en çok emek sarfettiği, din adamı ve geleceği görme özelliği olan oğlunun, 3 tane kızı vardı: Oeno, Spermo ve Elais. Şarap tanrısı Dionysos (Dionysus) kızlara dokunduğu eşyaları şarap, buğday ve zeytinyağına dönüştürme özelliği vermişti. Kalkhas'ın getirilmesini tavsiye ettiği kızlar bunlardı. Kızlar, ilk başta gitmek istemediler gidip Dionysos'a durumu şikayet ettiler. Dionysos onları birer kuğuya dönüştürerek saklandı. Araya Aeneias'ın girmesiyle kızlar Truva'ya götürüldü ve yiyecek, içecek ihtiyaçları giderildi.
78. Amazonlar yardıma geliyor
Anadolu'daki kavimler bu tür yağma ve katliamlardan rahatsız olmuşlar ve hem Truvalılara destek olmak için hem de kendi şehirlerini olası bir yağmadan korumak için çarpışmaya girmeye karar vermişlerdi. Tanrıların Olympos'tan ilgiyle izlediği ve yer yer karıştığı bu savaş adeta bir Yunan-Anadolu savaşı haline gelmişti. Hektor komutasındaki Truvalılara ek olarak, Zeus'un oğlu Sarpedon'un komutasındaki Likyalılar, Aeneias komutasındaki Dardanialılar, Zeleialılar, Adrasteialılar, Percotialılar, Pelasgialılar, Thracialılar, uzun mızraklarıyla Kikonyalılar, Paionialı okçular ordusu, Halizonlar, Mysialılar, Phrygialılar, Maeonialılar, Miletliler ve acımasızlıklarıyla ünlü Karialılar, Truva'ya destek için ordularıyla gelmişlerdi. Akhilleus'un kahraman Hektor'u öldürüp arabasının arkasında sürüklemesi hem tanrıları hem de insanları üzmüştü. Truva'dan çok uzakta, Karadeniz'in güney kıyılarında, bugünkü Çarşamba ile Ünye arasında, Terme çayı kıyılarında yaşayan ve sadece kadınlardan oluşan bir toplum olan Amazonlar, vahşilikleri ve acımasızlıkları ile ünlü savaşçı bir topluluktu. Amazonlar, Truva savunmasına yardımcı olmak için kraliçeleri bakire Penthesileia komutasında oldukça kalabalık bir kuvvetle Truva saflarında yerlerini almışlardı. Otrere ve savaş tanrısı Ares'in kızı olan Penthesileia, neredeyse Truvalıların başkomutanı gibi davranıyor ve Truva ordusuna büyük cesaret veriyordu. Penthesileia, vaktiyle kızkardeşi Hippolyte'nin kazayla ölümüne sebep olduğundan, Priamos, ilk iş olarak Penthesileia'nın bu günahtan arınması için büyük bir tören tertipledi. Penthesileia günahlarından arınınca savaş alanına ordusuyla dahil oldu ve ilk gün Sparta'nın ünlü generali Machaon'u öldürdü. Amazonların katılmasıyla yeniden canlandırdıkları Truva önlerindeki çarpışmalar çok kanlı geçti. Sonunda bu kana doymak bilmeyen kadınların saldırılarıyla yunanlılar büyük kayıp verip geri çekildiler. Yunanlıların bozguna uğradıkları yer ise Patroklos'un gömüldüğü yere yakın bir alandı.
79. Akhilleus Amazonların kraliçesini öldürüyor
Akhilleus ile Aias, Patroklos'un küllerinin gömüldüğü yerde korkunç savaş sesleri duyunca bakıp gördükleri onları şaşırttı. Truva askerleri yunan ordu kampını işgal etmişler ve gemilerini yakmaya çalışıyorlardı. Akhilleus ve Aias hemen koşarak savunmaya yardıma geldiler. Yunan askerleri bu ikisinin kendilerine destek vermeye geldiğini görünce cesaretlenip kendilerini kaybettiler yardıma koşarak bütün güçleriyle Truva ordusunu geri püskürtmeye başladılar. Kraliçe Penthesileia ise tek başına sırtında babası Ares'in hediye ettiği parlak zırhıyla bu ikisinin karşısına çıktı ve onlara meydan okudu. Penthesileia, mızrağını Akhilleus'a büyük bir hızla fırlattı ve mızrak kalkanına sert bir kayaya çarpar gibi çarptı, yere düştü. Aias, mızrağını Penthesileia'ya fırlattığında ise mızrak onun bacağındaki zırha geldi, böylece yaralanmadı. Bu sefer Akhilleus mızrağını büyük bir ustalıkla Penthesileia'ya fırlattı, mızrak dümdüz gidip kraliçenin sağ göğsüne isabet etti, zırhını delip onu ağır yaraladı. Penthesileia'nın elindeki iki ağızlı baltası düştü, kendisi de atından yere devrildi. Akhilleus, Penthesileia'nın düştüğünü görünce koşarak yanına geldi ve önce kılıcıyla kraliçenin atını öldürdü. Akhilleus daha sonra kraliçenin silahlarını almak istedi. Miğferini çıkarınca can çekişen Penthesileia'nın güzelliğinden çok etkilendi. Onu kurtarmak için elinden geleni yaptıysa da başarılı olamadı. Penthesileia, onun kollarında can verdi. Akhilleus, Penthesileia'yı öldürdüğüne pişman oldu. Duyduğu acı, Patroklos'u kaybettiği zamanki duyduğu acıya benziyordu. Onun ölü kraliçeye gösterdiği bu hayranlık, sevilmeyen birisi olan Thersites ismindeki niteliksiz bir askeri kızdırdı ve asker Akhilleus'a aşağılayıcı laflar söylemeye cüret etti. Akhilleus bir yumrukta bu çirkin adamı öldürdü. Penthesileia'nın zırhını, silahlarını ve ölüsünü temizletip Priamos'a gönderdi. Truvalı'lar onun ölüsünü surların dibinde yaktılar, kemiklerini Amazon ülkesine geri götürdüler. Penthesileia'nın ölüsünü Truvalılara vermesi ile Akhilleus, büyük hekim ve öğretmen Kheiron'dan aldığı eğitimin hakkını da vermiş oldu. Kheiron ona sadece iyi savaşmasını değil, güzel ahlakı da öğretmişti. Ölürken gördüğü benzersiz gözleri yüzünden Akhilleus, kraliçeyi öldürmekten pişman olduğundan, bu günahtan arınmak amacıyla Apollo, Artemis ve Leto'ya kurbanlar sundu. Kraliçe Penthesileia'nın Ares'in kızı olduğunu da öğrenince tuttuğu yası uzattı. Penthesileia'nın babası savaş tanrısı Ares, kızının ölümüne çok üzüldü ve o da yas tutarak savaştan bir süre uzak durdu ve desteklediği yunanlılardan uzak durdu.
80. Akhilleus'un Memnon'u öldürmesi
Akhilleus'un öldürdüklerinin içinde bir tanesi Truvalıların savunmasını derinden etkiledi. Habeşistan kralı Memnon, Hektor öldükten sonra destek için büyük ordusuyla Truva'ya yardıma gelmişti. Ayrıca, Priamos, üvey kardeşi oluyordu. Tithonus ve şafak tanrıçası Eos'un oğlu Memnon'un sırtında aynen Akhilleus'un sırtındakilerden Hephaistos'un yaptığı parlak ve süslü zırhlar ve elinde yine Hephaistos'un yaptığı güçlü silahlar vardı. Priamos Memnon'u güzel hediyelerle ve görkemli ziyafetlerle ağırladı. İlk olarak Aias ile karşılaştı, birbirlerine üstünlük gösteremediler. Sonra Nestor ile savaştı, Nestor'un oğlu Antilokhos babasını savunurken Memnon Nestor'un oğlunu öldürdü. Patroklos öldükten sonra Akhilleus'un en iyi arkadaşı Antiloklos olduğundan, Akhilleus araya girerek hem Antiloklos'un öcünü almaya hem de ölüsünü geri almaya çalıştı. Thetis ise, sevgili oğlunun Memnon'u öldürdükten sonra kendisinin de ölme sırası geldiğini bildiğinden Akhilleus'u, kral Memnon ile savaşmaması gerektiğini Akhilleus'a söyledi, yalvardı. Akhilleus ise sinirinden annesini dinlemedi. Alacağı öc ile yanıp tutuşmaktaydı. Thetis, Memnon'un annesi tanrıça Eos ile birlikte Zeus'a başvururdular ve Thetis kendi oğlu Akhilleus, Eos kendi oğlu Memnon için Zeus'a yalvardılar. Zeus, Hektor ile Akhilleus için yaptığı gibi işi altın kader terazisine vurdu. Sonuçta Memnon'un ölmesi çıktı. Akhilleus yaya olarak Memnon'a ilerlerken Memnon yerden kaldırıp attığı irice bir işaret kayası ona attı. Kaya Akhilleus'un kalkanından sekti. Akhilleus, Memnon'a şaşırtmacalı bir biçimde yaklaşarak mızrağıyla sağ omuzundan onu yaraladı. Memnon'da mızrağıyla Akhilleus'u kolundan yaraladı. İkisi, miğferlerindeki tüyler birbirine değecek şekilde yakın savaştılar ve birbirlerinin zırhlarının arasındaki ufak açıklıklardan mızraklarını sokup yara açmaya uğraştılar. Bazen kılıç bazen mızrakla birbirleriyle savaşırlarken iki tarafın askerleri etraflarını sarmışlar, belli bir mesafeden kararsız durumda olan biteni izliyordu. Sonunda Akhilleus, mızrağını Memnon'un karnındaki bir aralıktan öyle güçlü soktu ki, hamlenin şiddetinden mızrağın ucu Memnon'un sırtından çıktı. Böylece oğlu Eos'un oğlu Memnon, Akhilleus'un elinden can verdi. Akhilleus büyük bir güçle savaşan Memnon'un zırhının arasından mızrağını çekip aldı. Komutanlarının öldüğünü gören Habeş ordusu çil yavrusu gibi dağıldı ve bir daha bir araya gelemediler. Eos, oğlunun ölüsünü savaş meydanından aldı ve yolda sürekli ağlayarak güney topraklarına götürdü. Savaş yerinde sadece kanları kaldı. Nestor'un genç yaşta ölen oğlu Antilokhos için Akhilleus çok üzgündü. Tanrıça Eos, Zeus'a artık Akhilleus'un ölme zamanının ne zaman geleceğini sordu. Zeus kader terazisine bir kez daha baktı ve kendisinin değiştirmek istemediği o beklenen yazgıyı gördü.
81. Akhilleus'un ölümü
Akhilleus ertesi gün büyük bir güçle Truva'ya saldırıya geçti. Ksanthos (Esen Çayı) ve Smois (Orta Geçit Deresi) çayları ölülerle doldu, suları kıpkırmızı kesildi. O gün Akhilleus Truva kapılarına kadar gelebildi ve büyük atılım göstererek neredeyse içeri girebilecek kadar başarı gösterdi. Truva ordusunun batı kapısından içeri kaçmaya başladığı sırada Paris yüksek surlardan, bitmek tükenmek bilmeyen bir enerjiyle çılgınca savaşan Akhilleus'u izliyordu. Bu arada Apollon koyu bir sisin arasından Akhilleus'u izliyordu. Apollon'un verdiği destekle Paris yayını tüm gücüyle gerdi ve dikkatle nişan aldı. Paris'in attığı bu zehirli okun yönünü havadayken Apollon idare etti. Apollon sayesinde ok mükemmel bir şekilde uçarak gitti ve keskin bir ıslık çalarak Akhilleus'un tam topuğuna saplandı. Tek silah işleyen yeri olan topuğundan vurulan Akhilleus, hiç beklemediği bir anda yaralanmasına ilk önce çok şiddetli tepki gösterdi, kızdı. Büyük bir hiddetle topuğundaki oku çekerek çıkardı. Yarasından kan akmaya başladı. Yaralı olduğu halde, topallayarak, kılıcıyla önüne geleni biçerek savaştı. Durumu gören Truvalı savaşçılar irkilerek geri çekildiler. Zaten çılgınca savaşan bu savaşçının yaralanmasından duyduğu öfke sebebiyle sebep olduğu katliam, en üst seviyeye çıkmıştı. Akhilleus, bu kızgınlıkla önüne çıkan herşeyi kesip biçiyor, Truvalılar onun korkunç halinden ve yarattığı olağanüstü kıyımın vahşetinden korkarak kaçıyorlardı. Seyredenlerin asla unutamayacakları bir azimle savaşan Akhilleus, sonunda kan kaybından yoruldu ve yere yıkıldı. Ölmeden önce annesi Thetis'e mırıldandı. Truva'nın şimdiye kadar gördüğü, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük savaşçısı şimdi yerdeydi. Aklına annesinin ona defalarca, yalvarırcasına söylediği yazgısı geldi. Gözlerinin önünde annesinin hayali vardı. Yanına kimse yaklaşamadan can verdi. Cesedine uzun süre korkudan Truvalılar yaklaşamadılar. Halbuki ölüsünün başında bir tek Yunanlı bile yoktu. Surların arkasına saklanan Truvalılar sonunda Akhilleus'un Hektor'a yaptığı gibi yapmak için Akhilleus'un cesedini ele geçirmeye karar verdiler. Korkularını yenmelerine en büyük sebeplerden ikincisi ise Akhilleus'un silahları olup onun kılıç kesmez kargı işlemez dillere düşmüş zırhlarını ve silahlarını paylaşmaktı.
82. Yunanlılar Akhilleus'un ölümüyle şaşırıyorlar
Yunanlılar Akhilleus'un öldüğüne önce inanamadılar. Sonra gözleriyle görmek için hep birlikte Akhilleus'un öldüğü yere üşüştüler. Kalabalık olarak geldiler ve ölüsünü vermemek için çok direndiler. Sonunda başarılı oldular. Bu başarıda en büyük etkili isim Aias oldu. Uzaklardan gelip yetişerek tek başına Akhilleus'un cesedini uzun mızrağı ile korudu. Odysseus bile karnından yaralı olduğu halde bu kanlı çekişmeye katıldı. Aynı gün, kardeşi Hektor'un öcünü alarak Akhilleus'u öldürdüğü için büyük sevinçle surlardan durumu izleyen Paris, cesaretlenerek aşağı inip dışarıya çıktı. Odysseus'u mızrağı ile vurup öldürerek ikinci bir zafer elde etmek istedi. Aias büyük bir taş atarak elinde mızrakla yaklaşmaya çalışan, o anda Apollon'un onu korumadığı bir anda Paris'i kafasından vurdu. Başındaki miğfer onu ölümden korumuştu ama yere düşüp kendinden geçti. Truva askerleri kendinden geçmiş yaralı Paris'i alıp götürürlerken Aias ve Odysseus kargaşadan faydalanıp Akhilleus'un ölüsünü oradan aldılar. Briseis, Akhilleus için çok gözyaşı döktü. Akhilleus için tam onyedi gün yas tutuldu. Sonra ölüsü yakıldı ve külleri Patroklos'un küllerinin bulunduğu kaba kondu. Bu külleri, boğazdan geçecek gemileri görecek yüksek bir höyüğe gömdüler.
83. Akhilleus onuruna düzenlenen yarışmalar
Ertesi sabah toplantı sırasında Diomedes sözü alarak Akhilleus'un intikamını almak üzere büyük bir güçle saldırmayı önerdiyse de Aias ona karşı çıktı. Oğlunun ölümü nedeniyle yas tutan Thetis'in ricasını iletti: Akhilleus'u onurlandırın. Akha komutanları adet olduğu üzere yarışmalar düzenlenmesini istediler. Thetis ve ona eşlik eden periler kampa gelerek orta yere birbirinden güzel hediyeler bıraktılar. Nestor sözü alıp Nereus'un kızını övdü ve yarışmaları başlattı. İlk olarak Teukros ve küçük Aias koşarak yarıştılar. Teukros ayağı takılıp düşünce Lokris'li küçük Aias kazandı. Güreş için seçilen iki kişi büyük Aias ve Diomedes idi. İkisi o kadar büyük güçle uzun süre güreştiler ki sonunda Nestor araya girerek ikisini de galip ilan etti. Koşuda karşılaşan küçük Aias ve Teukros, bu sefer okçulukta yarıştılar. Hedefi Agamemnon belirledi: Tepesi tüylü bir miğfer. Okuyla tüyleri koparan galipti. Aias miğferin kendisini vurdu. Teukros ise maharetle attığı okuyla tüyleri kesiverdi. Daha sonra bir disk atma yarışması düzenlendi. Yarışmaya kendine güvenen çok kişi katıldıysa da hiç birisi diski Telamon'un oğlu büyük Aias gibi uzağa atamadı. Yarışmaların galibi Aias olunca Thetis ona Hephaistos'un yaptığı Memnon'un zırhını hediye etti. Son olarak düzenlenen araba yarışlarında Menelaos birinci olunca Thetis ona da altın bir bardak hediye etti.
84. Akhilleus'un silahları için çıkan tartışma ve Aias'ın çılgınlığı
Yarışmalar bittikten sonra sıra Thetis'in Hephaistos'a ikinci defa yaptırdığı Akhilleus'un silah ve zırhlarının kime verileceğine geldi. Akha komutanları arasında bir tartışma çıktı. Nestor bile kararsızlık gösterip geri çekildi ve konunun doğuracağı felâketi komutanlara söyledi. Akhilleus'un annesi Thetis'e sorulduğunda ise Akhilleus'tan sonraki en yiğit kim ise o alsın dedi. O adam Telamon'un oğlu büyük Aias'tı. Ayrıca civardaki tutsak Truvalı kadınlara da soruldu size en büyük zararı kim verdi diye. Ülkelerine en büyük zararı Odysseus'un verdiklerini söyleyince Aias ve Odysseus tartışmaya başladılar. Odysseus, yaralı olduğu halde Akhilleus'un ölüsü için canını riske atarak çarpıştığını söyledi. Ayrıca, Akhilleus'u sefere ikna edenin kendisi olduğunu söyleyince oy birliğiyle Odysseus'u haklı buldular ve silahları ona verdiler. Sinir krizi geçiren Aias'ı ne Agamemnon ne de Menelaos sakinleştirebildi. Aias daha sonra ciddi bir bunalım geçirerek elinde kılıcıyla Akha ordusunu yok edeceğim diye bir sığır sürüsüne saldırdı ve hayvanların hepsini öldürdü (Tanrıça Athena Aias'ı bu şekilde yanıltır). Aias kendine geldiğinde rezil olduğunu hissetti ve gülünç durumuna kızdı. Kılıcının üzerine atlayarak kendini öldürdü. Aias'ın çok sevip değer verdiği Tecmessa çok ağladı ve onun için yas tuttu. Teukros babasıyla gömülmek için kendini öldürmeye kalktıysa da Akhalı komutanlar bunu önlediler. Tecmessa, Aias'ın Odysseus tarafından organize edilen cenaze töreninden sonra oğluyla birlikte kamptan ayrılmak isteyince Agamemnon Aias'ın eşi kadar değer verdiği kadına izin verdi. Tecmessa, Yunanistan'a giderek Aias'ın oğlu Eurysaces'i büyüttü.
85. Nestor'a danışılıyor
Akhilleus ve Aias kaybedilince Akhalı komutanlar aralarında Truva'nın artık hiç düşmeyeceğini konuşmaya başladılar. Bunu işiten Nestor'a akıl danıştılar. Nestor, Akhilleus'un kızıl saçlı oğlu olan Neoptolemos (Pyrrhus) getirildiği taktirde aynı işi göreceğini söylemesi üzerine, Agamemnon, yarası iyileşen Odysseus ve Diomedes'e Akhilleus'un oğlunun bir an önce getirilmesi emrini verdi. Kalkhas'ın tavsiyesine uyarak Philoktetes'in de getirilmesine karar verildi. Çünkü, Herakles ölürken oklarını Philoktetes'e bırakmıştı. Herakles vaktiyle bu okları kullanarak Telamon'la birlikte yıllar önce, Priamos daha çocukken, Truva surlarını aşıp şehri bir günde ele geçirmişlerdi. Truva'nın düşmesi için aynı oklar neden bir kez daha kullanılmasındı? Odysseus ve Diomedes, ikisini getirmek üzere yola çıktılar. Poseidon'un sağladığı uygun rüzgârlarla ilk önce Skyros'a giderek Akhilleus'un 9 yaşına gelmiş olan oğluna ulaştılar. Oğlana babasının zırhlarını ve silâhlarını gösterdiler. Neoptolemos 9 yaşında olsa da Skyros adasında savaş eğitimi almış güçlü bir çocuktu. Odysseus, Hephaistos'un işçiliğiyle pırıl pırıl parlayan babasının silâhlarıyla oğlanı ikna ederek, öcünü almasını tavsiye edince, oğlan teklifi kabul etti. Daha sonra, Philoktetes'i almak üzere Lemnos'a doğru yelken açtılar.
86. Neoptolemos'un ve Philoktetes'in getirilmesi
Odysseus, Diomedes ve Neoptolemos, yıllardır terkedildiği Lemnos adasında bir mağarada yaşam savaşı veren Herakles'in arkadaşı Philoktetes'i buldular. Yarasından gelen iğrenç kokuya rağmen onunla konuştular. Philoktetes, kendisinin adada bırakılma fikrinin Odysseus'tan çıktığını bildiğinden, ikisine pek ilgi göstermediyse de, geçen süre boyunca olan biteni aktarmalarına ses etmedi ve ilgiyle dinledi. Philoktetes hasta olduğundan ara sıra nöbet geçirip bayılıyordu. Yine böyle bir nöbetin yaklaştığını hissedip okları ve yayı kendisine gelince geri almak üzere güvenip Akhilleus'un daha çocuk yaştaki oğlu Neoptolemos'a emanet ettiler. Odysseus ise Philoktetes baygınken okları ve yayı ele geçirmişken derhal kaçmaları gerektiğini Neoptolemos'a söylediyse de, delikanlının insanlık duygusu ağır bastı ve Odysseus'a karşı çıktı. Philoktetes kendine gelince Neoptolemos normalden büyük olan bu devasa yayı ve okları ona geri verdi. Bu arada Herakles, Philoktetes'e görünüp onunla konuştu. Böylece Philoktetes kendisinde onlarla birlikte Truva'ya gidecek gücü bulabildi. İkisi Philoktetes'i alıp Truva'ya doğru yola koyuldular. Poseidon yine onlara yardım etti ve sorunsuz bir yolculukla sabahın ilk ışıklarıyla Bozcaada'ya kadar geldiler. Bozcaada'yı geçip Truva'ya doğru yaklaşırlarken İda Dağı (Kaz Dağı) önlerinde belirdi. Daha sonra güzel Khryseis'in tutsak olarak ele geçirildiği Khrysa kentini (Kheyse, Killa, Smintheus), Sigeon tepelerini (Çanakkale'ye 34 km. mesafedeki bugünkü Yeniköy) ve sonra da Akhilleus'la Patroklos'un kemiklerinin gömüldüğü yüksek tepeyi gördüler. Odysseus oğlana bunun kimin mezar tepesi olduğunu söylemedi. Çok geçmeden yunan kampına geldiler.
87. Ayağının tozuyla Neoptolemos çatışmaya katılıyor
O an kamp yerinde şiddetli bir savaş vardı. Eurypylus'un öncülüğünde Truvalılar yunan kampına saldırmışlardı. Diomedes önden, Odysseus'un içinde pekçok silâh ve zırh olan çadırına koştular. Neoptolemos'a babasının kalan silahlarını da verdiler. Hepsi iyice silahlandıktan sonra askerlerine destek olmak için çatışmanın olduğu yere koştular. Truvalılar yunan kampının etrafındaki savunma duvarını zorlarken yetiştiler ve Neoptolemos'un ataklarıyla geri çekilip kahraman Telephos'un oğlu Eurypylus'un etrafında toplandılar. Eurypylus, Mysia bölgesinin kralı Telephos'un oğluydu ve çok güçlü bir savaşçıydı. Bu arada Truvalılar Akhilleus'un zırhını giymiş Neoptolemos'u Akhilleus sanmışlardı. Akhilleus'un dirilip geri geldiğini sanıp geri çekilmeye başladılar. Akhilleus'un babası Peleus'un arkadaşı ve Akhilleus'un öğretmeni yaşlı Phoenix bile bu benzerliğe şaşırıp oğlanın yanına gelip oturdu. Yaşlı eğitmen oğlana babasından bahsederken sabah oldu. Tekrar çatışma başladı. Yunanlılar Eurypylos'un arkadaşlarını öldürmeye başlayınca Eurypylus'un öfkesi iyice arttı. Bu sefer Eurypylus, yunanlı askerleri biçmeye başladı. Sonunda Eurypylus'un karşısına Neoptolemos çıktı. Eurypylus, Akhilleus sandığı savaşçıyı görünce şaşırdı ve ona seslenerek kim olduğunu sordu. Neoptolemos, Akhilleus'un oğlu olduğunu söyleyince Eurypylus yerden büyük bir kayayı alıp ona fırlattı. Kaya Neoptolemos'un kalkanına çarptıysa da oğlan hiç sarsılmadı. Sonra ikisi herkesin şaşkın bakışları altında kudurmuş gibi birbirlerine saldırdılar. Neoptolemos fazla zorlanmadan Eurypylus'un boğazını keserek onu öldürdü.
88. Philoktetes iyileşiyor
Podaleirios (bazı kaynaklara göre Pylios) ismindeki ünlü bir hekim Philoktetes'i Kheiron'dan aldığı şifalı bir otla iyileştirdi. Agamemnon Philoktetes'in gönlünü almak için ona türlü hediyeler verdi ve güzel bir yemek tertipledi. Neoptolemos'a babasının kahramanlıklarını anlattı. Ertesi gün Philoktetes savaşa katıldı ve oklarıyla etrafa ölüm yağdırdı.
89. Paris'in ölümü
Paris, Philoktetes'in Herakles'in oklarıyla gösterdiği başarıyı ve yunan ordusuna kazandırdığı canlanmayı görünce onu okla vurmak istedi. Attığı ok Philoktetes'e gelmedi. Philoktetes ise oku kendisine atanın Paris olduğunu görünce öfkeyle yayına yeni bir ok koydu ve Paris'e yöneltti. Herakles'in bir zamanlar Lerne ejderinin kanında zehirlediği okla Paris'i kasığından yaraladı. Truvalı hekimler Paris'i iyileştirmek için her yolu denediler ama nafile. Sonunda Paris öleceğini anlayınca terkettiği karısı Oinone'yi yardıma çağırdı. Oinone önce Paris'e gitmedi, daha sonra pişman olup koşarak yanına vardığında çok geç oldu, onu iyileştirmeye çalıştı ama elinden bir şey gelmedi ve Paris öldü. Bunun üzerine Oinone üzüntüsünden kendini Paris'in cesedini yakan ateşe attı ve külleri birbirine karıştı. Durumu uzaktan izleyen Helena da Paris'in durumuna üzüldü ve ağladı.
90. Kahraman Aeneias şehri savuyor
Savaş bir süre daha devam etti ama iki taraf yine birbirine üstünlük sağlayamadı. Yunanlılar bir ara ellerindeki baltalarla kale kapılarını kırıp içeriye girmeye kalkıştılar. Truvalı kahraman Aeneias büyük kaya parçalarını kapıları kırmak isteyenlerin üzerine atmaya başlayınca başarısız oldular. Alkimedon isimli yunanlı bir yiğit uzun bir merdiveni surlara dayadı. Tam en tepeye çıkıp Truva şehrinin binalarını gördüğünde ise Aeneias'ın fırlattığı bir taş kafasını ezdi. Yunanlılar pek çok başarısızlık yaşadı ve büyük kayıp verdiler. Neoptolemos bile Myrmidonlarıyla birlikte pek birşey yapamadı. Gece kamplarına çekildiklerinde durumları ümitsizdi. Kalkhas şefleri bir araya getirdi ve kurnaz bir plan yapmaları gerektiğini, aksi halde daha uzun yıllar burada zaman ve insan kaybedeceklerini söyledi. En büyük sorun, kalenin açamadıkları kapısıydı.
91. Tahta at fikri nereden geldi?
Truva şehrindeki bir mabed içinde Palladium isminde tahtadan bir heykel vardı. Bu heykel, elinde mızrak tutan bir Athena heykelinden başka bir şey değildi. Heykelin önemi ise bizzat Athena tarafından çok güçlü bir şekilde büyülenmiş olmasıydı. Heykel hangi şehrin içinde tutulursa, heykel doğaüstü güçleri sayesinde şehri böcek, akrep, yılan ve türlü hastalıktan koruyordu. Heykele sahip olan şehir asla zaptedilemiyor, söylentiye göre kaleleri düşmüyordu. Priamos'un oğullarından Helenus, kardeşi Deiphobos'la rekabet içinde Helena'yı paylaşmıyorlardı. Deiphobos, kardeşine büyüklük taslayınca, kalbi kırılan Helenus şehirden dilenci kılığında kaçarak, Kaz Dağları'na inzivaya çekildi. Bu durumu bilen kahin Kalkhas, Truva'nın düşmesine sebep olacak ilk adım olarak, Helenus'un bulunup getirilmesini Agamemnon'a söyleyince, Kalkhas'ın tavsiyelerine uyularak, Helenus'un peşine düşüldü, bulundu ve tutsak edilerek kampa getirildi. Helenus'u sorgulayan Odysseus, ondan Pallaidum'u ve önemini öğrendi. Ayrıca, kâhin Helenus'a göre, Truva'nın düşmesini sağlamak için Palladium'u çalmak yetmiyordu. Pelops'un kemikleri de çalınmalı, ayrıca Akhilleus'un oğlu Neoptolemos da getirilmeliydi. Oğlanın söylediğine göre Palladium şehirde muhafaza edildikçe şehir düşmeyecekti.
92. Helena şehre giren Odysseus'u farkediyor
Heykelin önemini ve yerini öğrenen Odysseus dilenci kılığında Diomedes'le birlikte şehre girdiler. Diğer bir ekip, Pelops'un kemiklerini bulmaya gönderildi. Odysseus şehirde Helena'ya denk geldi ve Helena onu tanıdı. Helena, Odysseus'a Menelaos'u ve yurdunu çok özlediğini söyledi. Daha sonra, Helenus'un tarif ettiği gizli geçitlerden Helena'nın yardımıyla geçerek kutsal mabede girerek heykeli çaldılar. Amaçları, düşmek bilmeyen şehri koruyan etkiyi ortadan kaldırmaktı. İkisi, heykeli Agamemnon'a götürüp verdiler. Odysseus, şehrin koruyuculuğunu üstlenen heykelin Truvalıların ellerinden alınmasıyla, Truvalıların yeni bir koruyucuya ihtiyaç duyacaklarını hesaplamıştı. Bu yüzden, planın ikinci yarısı için Odysseus tahta bir at fikrini verdi. Helena ise Odysseus'u gördüğünden hiçkimseye bahsetmedi.
93. Tahta at yapılıyor
Onun planına göre Truvalılar onların savaştan vazgeçtiğini sanacak şekilde gemilerine binip gideceklerdi. Orduyu Tenodos (Bozcaada) arkasındaki büyük koyda saklayacaklardı. Atın içine en yiğit savaşçıları koyacaklar, atın başına ise gönüllü bir asker bırakacaklardı. Güya bu dev tahta at yunanlılara sorunsuz bir yuvaya dönüşü sağlamak için Athena şerefine yapılmış bir sunaktı. At, Athena tarafından sözde büyülenmişti ve eğer şehre sokulursa Athena şehri koruyacaktı. Odysseus'un hesabına göre Truvalılar, çalınan Palladium'un yerine bu atı mutlaka şehre sokmak isteyeceklerdi. Kalan tek asker ise bir kurban olarak seçilmişti fakat her nasılsa kaçıp kurtulmuştu. At kasten büyük yapılmıştı ki Truvalılar onu surların içine alamasınlar ve Athena'nın kızgınlığını Truvalı'lara yönelsin. At içeri alınınca birisi surlardan ateşle beklemekte olan orduya işaret gönderecekti. Atın karnından çıkan savaşçılar içeriden kapıyı gelen orduya açacak ve savaş bitecekti. Odysseus'un sözlerini komutanlar ilgiyle dinlediler ve bu iş için Epeos (Epeius) ismindeki ünlü ustaya bu işi verdiler. Yüzlerce yunanlı ertesi gün İda Dağlarına çıkarak en uzun boylu çamları bir bir devirmeye başladılar. Epeos bu muazzam atın ilk önce ayaklarını, bacaklarını yaptı. Boynuna yeleler, gözlerine ışık saçan iki kıymetli taş yerleştirdi. Athena, bizzat atın yapımında bulundu. Epeos, ata güzel bir kuyruk yerleştirmeyi de ihmal etmedi. Atın yapımı bitince gönüllünün kim olacağı merak konusu oldu. Sinon isminde bir asker bu işe gönüllü oldu. Böylece herşey tamamlanmış oldu.
94. Truvalıların şaşkınlığı
Akhilleus'un oğlu Neoptolemos, Menelaos, Odysseus, Diomedes, Philoktetes, küçük Aias başta olmak üzere pek çok yiğit atın karnına doldu. Kapının nasıl açılıp kapanacağını bilen hünerli usta Epeos ata en son girdi ve kapıyı içeriden kapadı. Dışarıda kalanlar kapının yerinin hiç belli olmadığını söylediler ve Epeos ustanın hünerini tasdik ettiler. Yunanlılar, karanlık çökünce kamp yerini ateşe verdiler ve daha sonra Agamemnon ve Nestor komutasında yelken açtılar. Tenedos adasının dik yamacının arkasına geçtiler. Yunanlılar o gece yunan kampından alevlerin yükseldiğini görünce savaşın sona erdiğini, ordunun geri döndüğünü sanıp sevindiler. Ertesi sabah surlardan terkedilmiş kamp yerine ilgiyle baktılar. Kapıları açıp sahile koştular ve dev atı görünce şaşkına düştüler. Kimse bu atın ne olduğunu ne işe yaradığını önce anlamadı. Atın bacağının arasına saklanmış Sinon'u buldular ve ona hakaret ederek dövdüler. Kulaklarını ve burnunu kesip türlü işkenceler yaptılar. Sonunda Sinon konuşmaya karar verdi: Savaştan bıkıp geri dönmeye karar verdiler. Kalkhas'ın tavsiyesiyle Athena için bu atı yaptılar. Athena'ya kurban olarak beni seçtiler. Gece kaçtım ve saklandım. Yunanlılar bu dev atı kasten burada bıraktılar. Bu kadar büyük bir atı içeriye sokamayacağınızı düşünüyorlar. Böylece Athena'nın öfkesini çekeceksiniz. Hele bir de bu atı yakıp yoketmeye falan kalkasanız o zaman Athena gerçekten kızacakmış. Ama bu atı içeriye sokarsanız Athena sizi eskisi gibi koruyacaktır. Sinon böyle konuşunca Truvalılar ikiye bölündü. Bir kısmı atın denize atılıp içinin boş mu dolu mu olduğunun anlaşılmasını istedi.
95. Poseidon'un yolladığı iki deniz canavarı
Truvalı rahiplerden Laokoon atın içeriye alınmasının büyük felaket getireceğini söyledi. Yunanlıların hileci olduğunu, atın yakılması gerektiği konusunda ısrar etti. Laokoon tam bir boğayı Poseidon adına kesecekken ufukta Tenedos'tan Truva'ya doğru iki büyük deniz canavarının geldiğini gördüler. Typhon'un çocuklarından ikisi olan bu deniz yılanları Truvalılara saldırdılar. Truvalılar canavarlarla savaşırken Laokoon 2 çocuğuna onlara katılmamalarını tembihlediyse de çocuklar babalarını dinlemediler ve canavarlara saldırdılar. Yılanlar 2 önce çocuğu sonra da Laokoon'u öldürdüler. Daha sonra da Libya tuz gölü tanrıçası Tritonis'in kalkanının arkasına yerleşip gözden kayboldular. Tritonis gözden kaybolduktan sonra, bu mucizevi olay üzerine Truvalılar son kararı Priamos'a bıraktılar. Priamos, şehrin Athena'nın korumasına ihtiyacı olduklarını belirterek atın içeri alınmasını emretti. Çalınan Palladium yüzünden böyle bir karar almıştı.
96. Atın içeriye sokuluşu
Daha sonra binbir güçlükle atın Truva'ya çekilmesi işlemi başladı. Kale kapılarından seçtiklerinin birinin önüne atı getirebildiler. Atı içeriye sokabilmek için surların ve girişin üst bölümünün bir kısmını yıktılar. 10 yıllık kuşatmanın sona ermesi yüzünden zafer şarkıları söyleyerek atı sokaklardan geçirdiler ve şehrin ortasındaki meydana çekerek bıraktılar. Kalenin tüm kapılarını kapayıp Athena'yı mutlu etmek için çelenkler ve süslerle atı süslediler, kurbanlar kestiler. Priamos'un Apollon'dan eğitim aldığı kâhin kızı Kassandra, bir felaketin yaklaştığını hissederek saçı başı darmadağınık halde ağlayarak gördüğü herkese uyarılarda bulundu. Helena'nın getirilişindeki gibi her türlü girişiminin sonuçsuz kaldığını görünce, ağlayarak odasına gitti. Gece geç saatlere kadar Truva halkı sarhoş olup eğlendi. Daha sonra şehre bir sessizlik çöktü.
97. Helena atın yanına geliyor
Helena uyuyamayıp atın bulunduğu yere geldi. Acayip atın etrafında birkaç kez dolaştı. Kendi vatandaşlarının eserini hayranlıkla seyredip şaşırdı. Kuşkulandığından, yunan şeflerinin eşlerinin seslerini taklit ederek seslendi. Menelaos içerinden onun sesini duyunca çok etkilendi ve kendini zor tuttu. Odysseus, karısı Penelope'nin sesini duyunca gözleri yaşlandı. Yunanlılar sessiz duruyorlar ve yakalanacaklarından dolayı korkuyorlardı. Antiklos kendi eşinin sesini duyunca cevap vermek için ağzını açmak istedi ama Odysseus bunu farkedip onun ağzını kapadı. Düşüncesiz davranışıyla hem kendilerinin hem bekleyen ordunun, tüm emeğin boşa harcanmasına seyirci kalamazdı. Ama Antiklos'un ağzını o kadar kuvvetli sıktı ki zavallı nefessiz kalıp boğuldu. Helena daha sonra saraya döndü. Yaralı Sinon acılar içerisinde geç saatlerde atın yanına geldi ve işaret verdi. Epeos kapıyı açtı, merdiveni aşağı sarkıttı. Hepsi birer birer aşağı inip önlerine gelenleri sessizce katlettiler. Uyuyan nöbetçileri ses çıkarmadan öldürerek kapıları sonuna kadar açtılar. Sinon ise şahsen surların tepesine çıkarak bir ateş yaktı. Bu işaret kapılar açıldı anlamına geliyordu. Tenedos adasındaki gözcü sevinçle haberi Agamemnon'a verdi. Tüm ordu büyük bir kararlılıkla Truva'ya doğru harekete geçtiler. Helena, ilave olarak, herhangi bir direnişi engellemek amacıyla yeni kocası Deiphobos'un odasındaki bütün silahları uzak bir yere naklettirip saklattı.
98. Helena Paris'in kardeşiyle birlikte
Helena odasına dönüp Paris'in kardeşi Deiphobos'un yanına gitti. Helena, Paris öldükten sonra Deiphobos ile evlenmişti. Onun koynuna girerek uyuyor gibi yaptı.
99. Şehir yakılıyor
Tenedos'tan yola çıkan ordu dalgaları yara yara Truva'ya yaklaşırken, şehirde atın karnından çıkan yunanlılar şehri yağmalamaya ve eli silah tutan herkesi kılıçtan geçirmeye başlamıştı. Yunanlılar o karanlıkta birbirlerini öldürmesinler diye ellerinde meşaleler taşıyorlar, bunlarla evleri ateşe veriyorlardı. Akhilleus'un oğlu Neoptolemos Priamos'un sarayına girdi ve karşısına Priamos'un en genç oğlu Polites çıktı. Neoptolemos kaçan Polites'i mızrağı ile sırtından vurdu. Yaralanan Polites babasına koştu ve önünde öldü. Priamos kendi sonunun geldiğini anladı ve yakınlarını korumak için eline bir mızrak alarak Neoptolemos'a fırlattı. Mızrak onun zırhına çarparak yere düştü. Kendisi de zayıflıktan yere yıkıldı. Hekabe onu sürükleyerek kaçırdı ve sarayın içlerinde defne dallarıyla taçlandırılmış Zeus sunağın yanına getirdi. Niyeti, onu ve kendisini tanrıların korumasına almaktı. Akhilleus'un oğlu geldi ve kızgınlıkla yaşlı Priamos'u sunağın önüne getirip mızrağını karnına sapladı, sonra da kafasını kesti. Yunanlıların ordusu Truva önlerine geldiğinde, gemilerin içinden savaşçılar büyük bir zafer çılgınlığıyla kıyıya çıktılar ve koşarak açık kapılardan girdiler. Ordunun şehre girmesiyle katliam, talan ve yağmanın boyutları daha da büyüdü. Artık bütün şehir yanıyordu. Yunanlılar daha sonra Hektor'un eşi Andromakhe'yi buldular. Kucağında Hektor'un oğlu Astynaks vardı. Yunanlılar onu kendini öldürmeden yakaladılar. Odysseus hiç utanmadan bebeği alıp surlardan aşağı atıverdi. Sırf bu yaptığı çılgınlık yüzden dönüş yolunda Odysseus'un başına türlü felaketler gelecek ve bir on yıl daha karısını göremeyecekti. Daha sonra Andromakhe'yi bağlayıp esir yaptılar. Kızgın Menelaos ise heryerde Helena'yı aramaktaydı. Deiphobos'un odasına girdiğinde onu Helena'yla yakaladı. Deiphobos'u hemen mızrağı ile delik deşik etti. Helena korkuyla kendini yataktan yere attı. Menelaos onu saçlarından yakaladı ve güzel başını kesmek üzere salonun ortasına çekti. Ama Helena'nın güzelliği ve yalvaran gözleri Menelaos'un hiddetini yatıştırdı. İstediğini elde etmişti, karısını geri kazanmış, Truva düşmüştü. Oileus'un oğlu Aias o kargaşada Athena tapınağına sığınmış Kassandra'yı buldu. Aias onu tanrıçanın heykeline sımsıkı sarılmış buldu. Onu çekip aldı ve tecavüz etti. Bu yapılan aşağılayıcı hareket yüzünden Aias'ın başına daha sonra dönüş yolunda bir felaket gelecekti. Truva bu şekilde yakıldı, yıkıldı ve harap edildi. Kutsal tapınakların da yakılıp yokedilmesi tanrıları çok kızdırdı. Yunanlıların dönüşünde türlü engeller çıkarmak için hazırlık yaptılar.
100. Ertesi sabah
Yunanlılar sabaha kadar adam öldürmekten yoruldular. Yükte hafif pahada ağır ne varsa aldılar ve kararlaştırdıkları bir yere yığdılar. Bu zenginliği paylaştılar ve uzun kafileler halinde gemilerine döndüler. Agamemnon köle olarak Kassandra'yı almıştı, Neoptolemos Andromakhe'yi sürüklüyordu. Odysseus ise beyaz saçlı Hekabe'nin ardından yürüyordu. Esir kadınların hepsi ağlıyordu bir kadın hariç, Helena. Yunanlı askerler, Helena'nın felaketten sağ salim kurtulduğunu görünce, önce onu taşlayarak öldürmek istediler. Ama o olağanüstü güzelliği sayesinde bir kez daha kurtuldu. Taşlar, o ana kadar sadece adını duydukları, hiç görmedikleri Helena'yı ilk kez gören şaşkın cellatların elinden dökülüverdi. Uzun yürüyüş sırasında askerler tüm bu felaketlere sebep olan kadına bakıp bakıp hiç birşey söyleyemediler. Menelaos onu çadırına götürdü ve Helena hemen ona sarıldı. Eski günleri hatırlayarak ağladılar, yatıp uyudular. Daha sonraki gün Sinon'un şerefine büyük bir ziyafet düzenlediler. Sinon sevincinden yaralarının acısını unuttu. Herkes sarhoş olup uyudu.
101. Neoptolemos'un rüyası
O gece Neoptolemos rüyasında babasını gördü. Akhilleus gelmiş ona sesleniyordu. Priamos'un güzel kızı Polyksene eğer kurban edilmezse dönüş yolunda türlü felaketler başlarına gelecekti. Sabah Neoptolemos rüyasını etrafındaki komutanlara anlatınca herkes ona bir tanrıya itaat eder gibi itaat ettiler. Polyksene'yi esir kraliçe Hekabe'nin kollarının arasından zorla alıp Akhilleus'un mezarının başına götürdüler.
102. Polyksene'nin kurban edilmesi
Neoptolemos, Priamos'un kederli kızının narin omuzundan yakalayıp kılıcının keskin ucunu babasının mezarına dokundurarak Gönlünün arzu ettiği bakireyi sana takdim ediyoruz. Bizim yurdumuza sağsalim dönmemizi sağla deyip kılıcını ona sapladı. Masum kan, Truva'nın kana doymayan topraklarına bir kere daha akarak ıslattı. Daha sonra yunanlılar dönüş hazırlıklarına başladılar. Esirleri gemilere doldurdular, kesik başlarla gemilerinin önünü süslediler, kıç tarafına da ele geçirdikleri değerli kılıç, mızrak, kalkanları astılar. Zafer çığlıkları ile denize açıldılar.
103. Dönüş
Athena'ya saygısızlık yapan Oileus'un oğlu küçük Aias'ın gemisi yolda battı ve herkes sulara gömüldü. Apollon'un rahibesi Kassandra'ya tecavüz ettiğinden dolayı Apollon bu fırtınayı göndermişti. Kendisi zorlukla yüzerek Gyra adasına çıktı. Tek başına kurtulduğuna böbürlenince de bu sefer Poseidon üç dişli yabasını Gyra adasına vurdu. Ada kökünden söküldü ve Aias'la birlikte denizin derinliklerine gömüldü. Akhilleus'un annesi Thetis, Aias'ın cesedi Mykonos adasına götürdü ve orada tertiplenen bir törende yaktırdı.
104. Nauplius'un tuzağı
Oğlu Palamedes'in intikamını almak için babası Nauplius, Euboea kıyılarındaki (Negroponte) Caphereus burnunda büyücek bir ateş yaktırdı. Etrafında sığlıklar ve kayalıklar olan Kaparus dağlarının önündeki bu yer, gelip geçen tekneler için çok tehlikeli bir yerdi. Cavo D'Oro da denen bu yerdeki ateşi gören Agamemnon'un ordusuna ait gemilerin yüzlercesi, buradaki kayalara çarparak battılar, içindekiler boğuldular.
105. Nestor
Adamlarıyla hiçbir yağmaya savaşın başından beri katılmayan Nestor, evine sağsalim dönebildi. Ömrünün kalan zamanında savaşı anlatadurdu. Daha sonra güney İtalya'ya giderek oraya yerleşti.
106. Aeneias'ın kaçışı
107. Eurypylus'un başına gelenler
Aeneias'ın yanında Zeus'un Truvalılara hediye ettiği ve sonradan Eurypylus'un sahiplendiği bir hazine sandığı vardı. Sandık Hephaistos tarafından yapılmıştı ve içinde Dionysos'un bir resmi vardı. Kassandra vaktiyle Eurypylus'un hazine sandığının açılmasını lânetlediğinden Aeneias Altınoluk'tan denize açılırken sandığı yanına almadı ve Eurypylus'a verdi. O da sandığı açınca delirdi ve iyileşsin diye Delphi Tapınağı'na götürüldü. Oradaki kâhin, ancak insan kurban edilen bir yere yerleşirse orada iyileşeceğini söyleyince, Yunanistan'daki Aroe bölgesine gitti. Orada insan kurban eden bir topluluk vardı. Oradaki Artemis tapınağında sürekli olarak genç erkek ve bakire kızlar kurban ediliyordu. Eurypylus iyileşince oranın halkı Eurypylus'u bir lider olarak benimsedi ve onu kendilerine kral yaptılar. Eurypylus ilk iş olarak insan kurban etme geleneğine bir son verdi. Daha sonra kurban törenleri geleneksel Dionysos festivallerine dönüştü.
108. Menelaos ve Helena
Sparta'ya dönüşleri 8 yıl sürdü. Önce Mısır'a geldiler. Böylece Helena, Mısır'a ikinci kez gelmiş oldu. Daha sonra zorlu bir yolculukla Argos'a gelebildiler. Ele geçirdiği Helena ile birlikte Sparta'da mutlu bir yaşam sürdü. Truva savaşı çıkmadan önce doğan kızları Hermione'yi büyüttüler. Daha sonra Helena, Menelaos'a bir erkek çocuk dünyaya getirdi, ismini Lysander koydular. İlerleyen yıllarda ise Helena, Zeus
Tarih: 2016-03-02 01:56:17 Kategori: Sözlük
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Yorum Yapx